1992-93 sezonunda Feldkamp tarafından a takıma çıkarıldığında 19 yaşındaydı. TSYD kupasında herkesi adeta kendisine hayran bıraktı. Henüz futbolu bırakmamış olan Maradona'ya benzettiler bu ufak tefek adamı. Derken Trabzonsporla oynanan bir kupa maçında Soner Tolunguç tarafından iki ayağı birden kırıldı. Maçın hakemi Erman Toroğlu'nun pozisyondaki devam kararı, Soner'in iki sene sonra Galatasaray'a transfer olup Okan'la barışma pozları vermesi hala geyik konusudur.
Ayağının kırılmasından sonra futbol hayatı bitti diye bakılan bu adam, futbol sahalarında ender görülen biçimde toparlandı ve ilk 11'in değişmez isimlerinden biri oldu. Karşılaşmanın başlangıç düdüğünden bitiş düdüğüne kadar mütemadiyen koşuyor, pres yapıyor, kaptığı on toptan beşini geri kaptırıp sonra tekrar kazanıyordu. Evet tekniği çok iyi değildi ama mücadeleci ruhuyla taraftarın sevdiği futbolculardan biri oldu.
Galatasaray'ın altın yıllarında Emre ve Suat'la birlikte voltranı oluşturmuşlardı, o kadar iyilerdi ki Tugay'ın gözden çıkarılmasına sebep oldular ve taraftar o dönemde Tugay'ın satılmasına hiç kızmadı. Bu üçlüden ikisinin Galatasaray'a ihanet etmeleri de çok ilginç ve acı tabi..
Okan'ın kendisini yetiştiren kulübe ilk kazığı 2001 yılında oldu. Menajer Ahmet Bulut'un, ki bu adam da Galatasaray'da top oynamıştır, üstün becerisiyle Emre'nin yanında bonus olarak Inter'e bonservis bedeli olmadan imza attı bücür. Hatta üst üste beşinci şampiyonluğun gittiği Ankaragücü maçında sakatlanmamak için bilerek kırmızı kart gördüğü söylenir. Zamanında boş mukaveleye imza atan bu futbolcunun nasıl bu duruma geldiğini hala merak ediyorum.
Inter'de beklenildiği gibi kulübenin adamı olur Okan. Gerçi Türk medyasında bu durum 'İtalyanların öküzlüğü' olarak yorumlanır; ama Okan'ın ayaklarına hakim bir futbolcu olmadığı gerçeği orada ön plana çıkmıştır aslında. Galatasaray'da oynarken mücadeleci futboluyla bunu kapatıyordu, hatta bu sayede 'kaptırdığı topu geri kazanmaya çalışan futbolcular' sıralamasında da birinciliğe oynar, ama ecnebi memlekette bunun sökmediğini gördük. Tabi olaya Okan'ın tarafından bakarsak üç sezon hiçbir şey yapmadan dünyanın parasını kazanmak da hiç kötü bir durum değil.
2004 yılında üç yıllık mukavelesi bitti Okan'ın. Kendisiyle hem Galatasaray hem de Beşiktaş ilgileniyordu. Hatta Yıldırım Demirören'in seçim vaatlerinden biriydi. Derken bilindiği gibi 500bin$ daha fazla ücret veren Beşiktaş'a imza atar Okan ve Galatasaray'a ikinci kazığı da bu olur. Burada kalsa gene bir yere kadardır Galatasaray taraftarı için; ama üstüne bir de "Futbolu spor olsun diye oynamıyoruz" şeklinde açıklama yapınca taraftar için tamamen bitmiştir Okan. Forumlarda adeta savaş ilan edilir, tribünlerde "O KANSIZ" yazılı pankartlar görülür. Üstelik bu kazığın, sarı kırmızılıların 100. yılında atılması daha bir fenadır. Hoş Okan artık eski Okan gibi oynamıyordur; ama yine de kendi yetiştirdiği çocuğunun ihaneti gibi gelmiştir bu taraftara.
Okan'ın hikayesi diğerlerinden biraz daha ilginçtir. 2006 yılında Beşiktaş'la sözleşmesi bitince tekrar döner Galatasaray'a veya diğer bir deyişle ona tekrar kucak açan klüp Galatasaray olur. 'Galatasaraylı Okan' olduğu günlerdeki gibi boş mukaveleye imzalar atılır, "Okan yuvaya döndü" tarzı manşetler görülür. Ama taraftar bir daha asla eskisi gibi kabullenmez bücür futbolcuyu. Ve çoğunluğu kulübede geçen iki sezonun ardından İBB'ye transfer olur.
Okan Buruk'un hikayesi yukarıda da söylediğimiz gibi daha önce anlattığımız Revivo ve Feyyaz'dan biraz farklıdır. Bu iki futbolcu takımlarından adeta kovularak gönderilmiştir, Okan ise klübüne iki defa kazık attıktan sonra boşta kalınca tekrar klübü tarafından sahiplenilmiştir. Geçtiğimiz aylarda UEFA kupasını alan kadroyla birlikte Galatasaray klübünün üyesi de olmuştur; ama hala alisamiyen.net'de 19.10.1973'te doğduğu 13.05.2001 tarihinde de öldüğü yazar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder