Beşiktaş'ın altın yılları hangileri desek yolu buraya düşen herkes hiç düşünmeden 1989-1992 yılları arası der. Bu dönem, blogumuzda da daimi resmi olan saygıdeğer Metin-Ali-Feyyaz üçlüsüyle anılsa da her biri tek tek değerli olan oyuncular(Recep Çetin dahil), yönetim kadrosu, alt yapı ve teknik ekibiyle önemli bir kadronun başarısıdır.
Efsane başkan Süleyman Seba'nın aceleci davranmayıp sabırlı, mantıklı hareket etmesi bugünlerin yaşanmasının en önemli faktörüdür. Sonradan Türk futbolunda birçok yıldız potansiyelin önünü kesse de Serpil Hamdi Tüzün hocanın kurduğu alt yapı sistemine efsane başkanın güvenmesi, onların gelişmesini beklemesi, gelmeyen şampiyonluklardan sonra kadroyu dağıtmaya kalkmaması çok önemlidir. Bu da futbolun içinden gelen, futbolu bilen adamın farkını ortaya koyar işte. Metin, Ali, Feyyaz, Rıza, Gökhan, Sergen, Mutlu hep bu alt yapının ürünüdür.
80'lerin başında Dorde Milic'le başlayan, 80'lerin ortasında Stankovic'in devam ettirdiği sarkık liberolu 4-4-2 sistemi 80'lerin sonunda Gordon Milne ile artık iyice oturmuştu. Gökhanın sarkık libero oynadığı, Recep, Ulvi ve Kadir'den oluşan efsane dörtlü savunma namağlup gelen şampiyonlukta ve sonrasında devam ettirilen yenilmezlik rekorunda çok önemliydi.
Savunma hattının önünde Atom Karınca Rıza, sağda önceleri Wilson daha sonra Sarı Fırtına Metin, ortada Şifo Mehmet, solda da Seba'nın askerlik arkadaşı olduğu iddia edilen Walsh'in oluşturduğu orta saha dinamizmini hiç kaybetmeden rakipleri sürklase edebiliyordu. Öyle ki "Walsh'in sol kanattan yaptığı ortalara Beşiktaşlı futbolcular hareketlenmez, top kendiliğinden bir siyah beyazlı formaya çarpıp ağları bulur" diye anlatılır. İleride de tabi ki efsane üçlünün ikisi Ali ve Feyyaz yer almaktadır.
İşte bu kadro 1990-91 sezonunun 26. haftasında Gençlerbirliği deplasmanından 2-0'lık yenilgiyle ayrıldıktan sonra inanılmaz bir istatistik yakalar. O sezon kalan haftalarda mağlubiyet almadığı gibi 1991-92 sezonunu da namağlup tamamlayarak hem tarihe geçer hem de yenilmezlik serisini 36 maça çıkarır. 1992-93 sezonunda da ilk 12 haftada sekiz galibiyet dört beraberlik alarak rekorunu 48 maça çıkarır. Aynı zamanlarda İtalya'da fırtına gibi esen Milan da Capello yönetiminde yenilmezlik rekorunu geliştirmeye çalışıyordu.
Diğer tarafta da Galatasaray; Mustafa Denizli'yi göndermiş, Almanya'dan getirdiği Feldkamp'la yeni bir yapılanma içine girmiş, Falko ve Stumpf'la Türkiye'de ilk defa tandem oynamaya çalışan, alt yapıdan çıkardığı futbolcularla iskelet oluşturmayı deneyen, tabiri caizse güzel manzaralı bir arazide neyin nasıl yapılacağına daha tam karar verilmemiş bir kaba inşaat görünümündeydi. 12 maçta yedi galibiyet, üç beraberlik ve iki mağlubiyet almış; ligdeki bu düşe kalka görüntüsüne rağmen Avrupa'da da Eintracht Frankfurt'u elemeyi başarmış hala tam güven vermeyen bir takımdı. Bir yandan da gazeteler sürekli Beşiktaş'la Milan'ın yenilmezlik rekorundaki kapışmasını yazıyor, kara kartalları daha da hırslandırıp maçı ilginç bir psikolojiye sokuyordu.
İşte böyle bir atmosferde gelindi 1992-93 sezonu 13. haftaya. Maç İnönü Stadyumundaydı ve favori Beşiktaş'tı. Bu stresli karşılaşmanın ilk golünü de Beşiktaş attı. Feyyaz'ın kaleci Hayrettin'i avlamasıyla beşiktaş 1-0 öne geçti. Bu golden sonra Recep kırmızı kart gördü ve 10 kişi kalan rakibi karşısında Galatasaray, Hakan Şükür'le skoru eşitledi. İkinci yarıda sarı kırmızılılar Tugay'ın ayağından bir gol daha buldu ve maç bu dakikadan sonra resmen tek kale oynandı. Bir hafta sonra trafik kazası geçirip futbol hayatına nokta koymak zorunda kalacak olan Muhammed'in de kırmızı kart görmesiyle Galatasaray da 10 kişi kaldı. Beşiktaş'ın mütemadiyen geliştirdiği ataklar arasında Galatasaray kontraataktan yakaladığı pozisyonla Hakan'ın ayağından bir gol daha buluyor ve hem maçı kazanıyor hem de ezeli rakibinin hevesini kursağında bırakıyor; siyah beyazlılar da rekor yolunda Milan'ı yalnız bırakıyordu.
Beşiktaş'ın efsane kadrosunun yakaladığı bu 48 maçlık yenilmezlik serisi halen dünyanın en uzun yenilmezlik serilerinde 8. sırada yer almaktadır. İşte efsane olmak da, tarihe geçmek de budur zaten. Bazılarının zannettiği gibi bir lig şampiyonluğuyla efsane olunmaz öyle. Bu kadro 1989-90'da şampiyon olduktan sonra biz olduk havalarına girip alemlere dalsaydı asla tarihe geçemezdi ve yıllar sonra da o yıllarda çocuk olan bir herif gelip büyük bir heyecanla onların hikayesini yazmazdı. Anlayana...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder