Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

8 Eylül 2011 Perşembe

Daniel Timofte [Anadolu Kaplanları 90'lı Yıllar]


1993-94 sezonu başında Samsunspor takımı efsane başkan İsmail Uyanık yönetiminde yeniden yapılanmaya gitmektedir. Kurdukları genç kadroyla süper lige yükselmiş ve burada kalıcı olmak istemektedirler. Takımın başına Gigi Multescu getirilir. Ertuğrul, Celil, Serkan gibi genç isimlerin oynadığı takıma Timofte ve Hanganu'yu transfer eder Multescu. Hanganu kaybolup gider; ama diğer isim Samsunspor taraftarının hafızalarından hiçbir zaman silinmeyecektir...

Daniel Timofte futbol hayatına memleketinin takımı Jiul'da başlar. 1986-87 sezonunda Jiul'la küme düşme hüznünü yaşarken 20 yaşındaki Timofte'nin takım kaptanı da 36 yaşındaki Gigi Multescu'dur! Bir sonraki sezon tekrar birinci lige çıkarlar ve Timofte gösterdiği performansla Romanya'nın şampiyonluğa oynayan takımlarından Dinamo Bükreş'e transfer olur. Buradaki ilk sezonunda(1989-90) lig şampiyonluğu sevincini tadar, hocası da Mircea Lucescu'dur!

Timofte bu sezon gösterdiği performansla milli takıma seçilir ve İtalya90'da boy gösterme fırsatını yakalar. Hagi-Maradona kapışmasına sahne olan turnuvada Romanya milli takımıyla paralel olarak Timofte de çok iyi bir performans sergilemektedir. Ancak talihsizlik bu ya ikinci turda İrlanda karşısında penaltılara kalan maçta, aslında bir penaltı ustası olan Timofte penaltıyı kaçırır ve Romanya turnuvaya veda eder.

Aynı sene Çavuşesku'nun devrilmesiyle o kadrodaki yıldızlar da birer birer Avrupa'ya yelken açar. Bu isimlerden biri de Bundesliga'nın yolunu tutan Daniel Timofte'dir. Ancak Timofte Bayer Uerdingen'de arardığını bulamaz, bir sene sonra D.Bükreş'e geri döner. Bir sezon daha burada forma giyer...

Ertesi sezon başında(1993-94) eski kaptanı Gigi Multescu'dan Samsunspor'da oynaması için teklif gelir. Timofte bu teklifi kabul ederken hayatının kararını verdiğini tahmin edebiliyor muydu acaba? Pek yıldız görmeye alışmadığımız, Mapeza'ların Iorfa'ların yıldız diye yutturuldukları bu topraklarda herkesi kendine hayran bırakır Timofte. Çabuk oyunu, seri çalımları, nokta atışı ara paslarıyla 'vay arkadaş' dedirtir futbolseverlere. 94 Nisan'ında Bursaspor'a karşı çalımlarla sıfıra inip taktığı bir gol vardır ki Bursa'lılar bile alkışlamıştır o golü.

O sezon Samsunspor'un son altın sezonudur. Ligi dört büyüklerin ardından beşinci tamamlarlar. Bunun yanında Balkan kupasını kazanırlar -ki bu kupayı kazanan ilk ve tek Anadolu takımı Samsunspor'dur- ve Türkiye kupasında da yarı finale yükselirler. Süper ligde ilk sezonu olan bir takımın gösterdiği bu performans hiçbir zaman unutulmaz..

Sezon sonunda Ertuğrul rekor ücretle Beşiktaş'a transfer olur. Ünyespor'da kiralık forma giyen Cenk İşler geri çağrılır. Rumenlerin ünlü file bekçisi Bogdan Stelea da Multescu'nun çağrısıyla Samsunspor'a gelir. Kırmızı-Beyaz-Siyah'lı ekip hiçbir zaman 1993-94 sezonundaki performansına ulaşamaz; ama Timofte'nin büyük öğretileriyle Cenk, Serkan ve Celil gibi önemli isimler Türk sporuna kazandırılır.

1997 yılına kadar Multescu-Timofte birlikteliği Samsunspor taraftarına keyifli maçlar izlettirir. 97 yılında Multescu takımdan ayrılır. Timofte de söylenenlere göre alkol alışkanlığına başlar ve yerini yavaş yavaş Zonguldakspor'dan transfer edilen Tümer Metin'e bırakır.. 1999 yılında da büyük emek verdiği, taraftarın müthiş sevgisini kazandığı Samsunspor'a buruk bir veda eder. Bir sezon da Dinamo Bükreş'te oynadıktan sonra futbolu bırakır.

Daniel Timofte aktif futbola nokta koyduktan sonra bir süre Gigi Multescu'nun yardımcılığını yapar. Şu anda halen Romanya ikinci liginde teknik direktörlük yapmaktadır. Samsunspor taraftarının isteği hiç şüphesiz bir gün mutlaka yollarının tekrar kesişmesidir!

Tam 6 sezon(1993-99) Samsunspor formasını terleterek takımda efsane haline gelmiş, 11 numarayla özdeşleşmiş bir 'beyin'di Daniel Timofte. Onu biraz anımsatabildiysem ne mutlu bana..

Bu yazıyı 2008 yılında aramızdan ayrılan büyük Samsunspor taraftarı Av.Muhammed Teoman Taş'a(Timofte) ithaf ediyorum.

Neresinden Tutsak Elimizde Kalıyor!


Gerizekalı medya yine Hiddink gitmeli mi kalmalı mı diye tartışadursun iki gün sonra lig başlıyor. Daha iki sezon önce Ankaraspor'la başlayan lig onlarsız bitmişti. Bu sene de aynı prestij kaybıyla yüzyüze kalmak üzereyiz. Hala bu konuda yazılan ciddi bir yazı yok (spekülasyon amaçlı toplam iki günü geçmeyen yazıları saymazsak). Asıl tam bu günlerde konuşulması gereken konu bu şike davalarının olası sonuçları, uygulanacak yaptırımlar olmalıyken Hiddink'le Arda'yla uğraşıyoruz ya ne diyeyim bilmiyorum. Sanki Hiddink gitse Mustafa Denizli gelse 10'da 10 yapacaz amına koyayım... Millet bizi adam yerine koymayacak bu seneden sonra haberimiz yok!

6 Eylül 2011 Salı

Bir Kovuluşun Anatomisi - Bir Zamanlar Gençtik #10











Basının çoğunluğu böyle şerefsiz olduğu sürece daha çook Hiddink'ler Löw'ler kovulur bu ülkeden...

Andre Kona [Anadolu Kaplanları 90'lı Yıllar]


Türkiye liglerinde 100 gol barajını aşan üç yabancı futbolcudan biri. Fakat bu barajı sadece anadolu takımlarında oynayarak aşan TEK oyuncu!! Diğer isimler; Elvir Boliç ve Alex De Souza..

Rivayete göre 1993 yılında tüm Beşiktaş transfer komitesi Gordon Milne de dahil futbolcu izlemek maksadıyla Güney Afrika'ya giderler. Yanlarında fasulyeden İlhan Cavcav da vardır. Bütün menajerler falan tekmili birden Fani Madida diye bi herife methiyeler düzmektedir. Cavcav da gündüzleri Beşiktaş ekibiyle takıldığından bunları duyuyor tabi. Yalnız geceleri Beşiktaş kafilesi Beşiktaşlılık duruşu gereği erkenden uykuya çekilirken, Cavcav o bar senin bu pavyon benim gezmekteymiş. Derken gece gezmelerinde samimi olduğu bir menajere sorar İlhan başkan "aga bu nedir" diye. Menajer de futbolla alakasını bilmediği, kendini tüccar olarak tanıtan Cavcav'a biraz da alkolun kafa açıcı etkisiyle anlatır olayın düzmece olduğunu. Meğer bu Madida 'yı kakalamak için bütün menajerler kafalanmış, hepsine cukkaları yatırılmış. Aynı muhabbette Cavcav aslında çok daha iyi olan üç oyuncunun(anladınız siz:) ismini de öğrenir. Sonunda Beşiktaş bir çuval para vererek büyük sükseyle Fani Madida'yı İstanbul'a getirir. İlhan Cavcav da sessiz sedasız üç Afrikalı oyuncuyla Ankara'nın yolunu tutar. İşte böyle başlar Andre Kona'nın hikayesi..

Kona-Kuşe-Moşe diye tanıtılır bu üç isim. Bu adamlar oynar mı oynamaz mı, Ankara'nın soğuğuna dayanırlar mı diye geyikler dönerken bir ayda gündeme oturur bu adamlar ve Cavcav'ın kurnazlığı. Özellikle Kona attığı gollerle ligde adından çok söz ettirir. Gol krallığında Türbülent'le yarışmaktadır. Bülent bir sene önce fırtınalar estiren Kocaelispor'dan Fenerbahçe'ye transfer olmuştur ve forvete yakın oynamaktadır. Kona sadece 23 yaşındadır ve sezonu 19 golle gol krallığı yarışında ikinci olarak kapatır. Şampiyon Galatasaray'ın en çok gol atan oyuncusu Hakan Şükür 16 golde kalmıştır dikkatinizi çekerim.

Kona üç yıl oynar Gençlerbirliği'nde. Arada Fenerbahçe'yle transfer dedikoduları çıksa da bu transfer gerçekleşmez. 1996 yılında 26 yaşına geldiğinde hiç istemese de Antalyaspor'a satılır. Antalyaspor Kona'yı transfer edince takımdan gönderdiği isim kimdi tahmin edin: Fani Madida:) Gençlerbirliği'ne Kona'nın yerine transfer edilen isimlerse Romelu Lukaku'nun babası Menema Lukaku ve 20 yaşındaki Ümit Karan'dır!!

Kona Antalyaspor'da da gollerine devam eder. Bir sezon Şenol Güneş'le de çalışır. Ama kalbi Ankara'da kalmıştır. Deplasmanda 0-1 kazandıkları bir Gençlerbirliği maçından sonra muhabirlere "galibiyete sevinmiyorum, çünkü ben Gençler'liyim" demekten çekinmez. Ve 1999 yılında tekrar döner Gençlerbirliği'ne. Ümit Karan'la müthiş bir ikili oluşturur. Samet Aybaba yönetiminde Türkiye kupasını alan kadronun baş aktörlerinden olur. Kona dönene kadar üç sezonda toplam 18 gol atan Ümit Karan, 99-2000 sezonunda tek sezonda 18 gol atmayı başarır. Bir sonraki sene de gollerine devam eder ve Galatasaray'a transfer olur. Aynı sene Andre Kona da sessiz sedasız Diyarbakırspor'un yolunu tutar...

Diyarbakır'da da 9 gol atan Kona'nın toplamda 98 golü olmuştur. 2002-03 sezonunda transfer olduğu İstanbulspor'da Aykut Kocaman yönetiminde 2 gol daha bulur ve 100'ler kulübüne girer. Ama bu sadece istastistiklerde yerini almasını sağlar. Kona çoook öncesinden bizi kalbimizde yerini almıştır zaten ve 90'ların iz bırakan futbolcuları arasındadır...

5 Eylül 2011 Pazartesi

Henri Bienvenu-Joseph Yobo


Fenerbahçe şike sorunlarından kafasını biraz kaldırmaya başladı gibi. Ortada görünen tek yönetici Ali Koç ve Fenerbahçe sorunlarını hallediyor gibi görünüyor. Ali Koç'u ağladığı için eleştirsek de dirayeti ve metaneti için de kutlamak boynumuzun borcudur. Küçülme olayını açıklamasalar da sürekli küçülmeye gidiyorlar. Lugano ve Santos'tan sonra galiba Niang da satıldı. Neden oyuncu satıyorlar, neden maaş düşürmeye çalışmıyorlar bilemiyorum ama yabancı transferi de yaptıklarına göre düşmeyecekler.

Lugano, Santos ve Niang satıldı ama yerlerine Ziegler, Yobo ve Bienvenu alındı. Şimdi bire bir karşılaştırırsak Ziegler dışında direk gelen gidenin yerini doldurur demek zor ama doldurma ihtimali var. Lugano bambaşka bir oyuncuydu. Türkiye Ligi onun gibisini görmemişti. Belki bir nebze Zago ona benziyor olabilir ama skor açısından Lugano yine önde. Yobo yerini doldurur mu? Dolduramaz ama sırıtmaz. Ayrıca takımı daha çok sahipleniyor Lugano'dan. Bunu galiba Aykut Kocaman da söylemişti geçen sene. Yobo iyidir ve yanında seri, güçlü bir Serdar Kesimal varken sırıtmaz da. Yobo'yu çok tanıtmaya gerek yok zaten gelip Fenerbahçe'ye şampiyonluk getiren adamlardan birisi.

Ziegler zaten söylemiştik, Andre Santos kadar iyi değil ama görev adamı. Sol tarafta işini layıkıyla yapar, Caner'e forma göstermez. Sampdoria küme düşmeseydi Juventus bu kadar kolay alamazdı onu ve eğer Juventus sonradan sol beke 2 takviye yapmasaydı Fenerbahçe de Juve'den alamazdı. Çok değerli bir oyuncudur ve bizim lige fazladır.


Henri Bienvenu'ya gelince. Benden çok daha fazla tanıyanlar var, okursunuz zaten yazılarını ama ben de az maçını izlemedim. Çok kuvvetlidir ama Niang kadar dengeli değildir. Guiza kadar olmasa da çok gol kaçırır. Bire birde adam geçecek kadar tekniği yoktur ama hızıyla baş döndürebilir. Geçen sene ön elemede Fenerbahçe'ye attığı golü izlerseniz hızını farkedersiniz ama eksik noktasını da görebilirsiniz. Karar vermekte geç kalıyor. Mental açıdan Niang'la kıyaslanamaz. Ligimizde iş yapabilir. Youla falan diyenler olacaktır ki saçmalık derim. Niang'tan kötüdür ama Youla'yla falan kıyaslanacak kadar değil.

Yaşı da genç henüz 23 yaşında. Biz böyle transferler görmeye alışık değiliz o yüzden kutluyorum Fenerbahçe yönetimini. Bu transferi attan inip eşeğe binmek olarak görenler de olacaktır ama kanmayın lütfen. Sabır gösterelim ki daha çok böyle transferler görelim.

Son olarak transferin bitmesine bir gün kala Galatasaray'ın şu an Podolski olmazsa Ajax'tan El Hamdoui'yi getirmesini isterim. Fatih Terim'den böyle bir vizyon beklemek hayalcilik biliyorum, yüzüme vurmayın.
Related Posts with Thumbnails