Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

3 Eylül 2011 Cumartesi

Majid Mussisi [Anadolu Kaplanları 90'lı Yıllar]


Futbola Uganda ikinci liginde başladı, henüz 18'ine girmeden de birinci lige yükseldi zaten. 1984 yılında hayatının dönüm noktası olan SC Villa'ya transferi gerçekleşti. 8 sene formasını giydiği bu takımda beşi üst üste olmak üzere 6 kez Uganda Birinci Lig Şampiyonluğu yaşadı, 4 kez de gol kralı oldu.. 1992 yılında bir Afrika efsanesi olan Jimmy Kirunda'nın gol rekorunu kırmasına kesin gözle bakılıyordu. Rekorun yeni sahibi olmasına sadece 4 gol kalmışken Avrupa hayali baskın çıktı ve sezonun bitmesini beklemeden Rennes'e transfer oldu. İki sene Rennes klübüyle Fransa ikinci liginde forma giyip takımın Ligue1'e yükselmesinde büyük pay sahibi oldu.

1994 yılının başında Legue1'de hiç forma giyemeden Türkiye'nin YEŞİL-BEYAZ yakasına transferi gerçekleşti. O gün belki de Fransa birinci liginde hiç oynayamadığına üzülmüştü; ama hayatının en büyük başarılarını yakalayacağı Bursaspor'a ayak basmıştı..

İlk sezonunda 27 maçta oynayıp 9 gol kaydetti. Ama asıl çıkışını ikinci sezonunda yaptı. 1995-96 sezonunda Nejat Biyediç yönetimindeki efsanevi kadroda Ercüment ve Baliç'le birlikte efsanevi şeytan üçlüsünü oluşturuyordu Majid Mussisi..  O sezon ilk kez düzenlenen ve o zamanlar büyük süksesi olan intertoto kupasında Bursaspor'un final oynamasında bu üçlünün payı büyüktü. 9 numaralı Ercüment attığı altı golle skora en çok katkı sağlayan futbolcu olurken, Mussisi de 4 golle katkıda bulunuyordu. Bu turnuvanun hafızalarda kazınmasını, taraflı tarafsız herkesin Bursaspor'a saygı duymasını sağlayan maç ise finalde oynanan Karlsruher maçıydı. Bu müsabakada müthiş bir performans sergilenmiş; normal süresi 2-2 biten mücadele, uzatmalarda da taraflların birer gol daha bulmasıyla 3-3 sonuçlanmıştı. Bu maçta Bursasporumuzun 3 golünün altına imzasını atan isimler şeytan üçlüsünden başkası değildi tabi ki.. Efsanevi timsah yürüyüşü de bu maçta ortaya çıkmıştır, mucidi de Majid Mussisi'dir!!!

İsminin güzelliği gereği rakip takım taraftarlarının sataşmasına en çok maruz kalan futnbolculardandı. Hatta Teksas tribünleri bile bazı maçlarda "Mussisi Mussisi kaldır kaldır sosisi" diye tezahürat yapıyorlardı. Bir Beşiktaş maçında da Alpay'ın markajından kurtulup kafayla ağları havalandırmasının ertesinde Vedat Okyar kendisi için 'karanlıkta bile görünecek kadar koyu adam' diyerek eleştiri sanatına yeni bir boyut kazandırmış ve Alpay'ı suçlamıştı. Mussisi dönemin başbakanı Necmettin Erbakan'la da bir polemik yaşamıştı. 1995 seçimlerinden galip çıkan Refah Partisi ile kimse koalisyon yapmak istemiyordu. Erbakan da 'Bu seçim halkın takdiridir. Burası Uganda mı ki milletin kolunu bacağını yiyorsunuz' minvalinde bir açıklama yapınca Mussisi de kendisine 'Biz orada insan yemiyoruz, herkes gibi koyun, dana yiyoruz. İsterseniz gelin sizi ağırlayalım' diye cevap vermiş, bir kez daha gönüllerde taht kurmuştu.

1996-97 sezonunda ise teknik direktör Gordon Milne'yle yıldızı bir türlü barışmadı. Yabancı sınırlamasına da kurban olan Majid sadece 13 maçta forma giyebilmesine rağmen 7 kere fileleri havalandırmayı başardı.

Sahadaki başarılı performansının yanısıra saha dışında da performans adamı olan Mussisi 1997 yılında ülkesinde tecavüz suçundan yargılanıp kısa bir süre hapis yattı. Ardından tekrar Türkiye'ye dönüp 2 sezon Çanakkale Dardanelspor formasını giydi.

Majid yukarıda da belirttiğimiz gibi futbol hayatı boyunca attığı goller kadar; izinden geç dönmek, kampa alkol sokmak ve çapkınlığıyla da gündemde olan bir futbolcuydu. 2002-2004 yılları arasında Vietnam'da top oynarken kaptığı AIDS virüsü yaşamına mal oldu. 2005 yılında AIDS'e bağlı böbrek yetmezliği sebebiyle hayata gözlerini yumdu. Eğer yaşasaydı 2010'daki şerefli sevinç kutlamalarında timsah yürüyüşünün en başında izlerdik kendisini; ama eminiz ki o zaten bir yerlerden izlemiş ve kutlamalara katılmıştır...

Majid Mussisi hala Bursaspor için bir efsanedir, ben de bu efsaneyi biraz olsun hatırlatmak, hafızalarda canlandırmak istedim.. Vakit ayırıp da buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim..


30 Ağustos 2011 Salı

Zafer ve Ramazan Bayramınız Kutlu Olsun






Herkesin önce 30 Ağustos Zafer Bayramı sonra da Ramazan Bayramı kutlu olsun. Kimsenin kimseyi fikrinden, zikrinden dolayı yargılamadığı bir bayram olması dileğiyle.



29 Ağustos 2011 Pazartesi

Ağlama Melis!


Malumunuz Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne alınmadı ve o ekonomik olarak dünya devlerine kafa tuttuğu söylenen koca Fenerbahçe kulübü utanmasa iflas ilan edecek. Oyuncu satın almadılar. Emenike, Guiza ve Lugano'yu gönderdiler. Ama hala çok borçları var. Kardeşim siz değil miydiniz çok paramız var, sizi bile satın alırız diyen?

Aziz Yıldırım Arda'yı alamaz dediğimizde biz çok zenginiz, istediğimizi alırız diyordunuz. Galatasaray sizin de istediğiniz birini alınca isteseydik alırdık diyordunuz. Ne oldu? Koskoca Ali Koç çıkıp dileniyor. Milyar dolarları olduğunu bilmesem arayıp hesap numarasını isteyecektim adamın, o derece dokundu lan. Resmen gözleri falan doldu. Karşısında lahmacun yenen Sezercik gibiydi. Bi gün ben de yiyecem abi!


Anladık ki Fenerbahçe'de tek adam varmış. Aziz Yıldırım olmadan ne Ali Koç koç gibi durabiliyor ne Nihat Özdemir dik durabiliyor. Ama Aziz Yıldırım bu kadar iyi duygu sömürüsü yapamazdı, açık söyleyeyim. Ali Koç Adnan Polat'ı bile geçmiş resmen. O nası güzel dilenmeydi be! Eminim 35 milyon (!)* Fenerbahçe taraftarı ağlamıştır ekran başında. Ben ki nefret ederim Fenerbahçe'den ben bile acıdım bi an olm daha ne olsun!



Neyse bu yazının yazılma amacı bugün duyduğum 2 şey. İlki Acun Ilıcalı 2 yıllık locanın parasını peşin olarak ödemiş kulübe, ki bu 240 bin euro civarı bir paraymış. E Acun öder kardeşim, ben de bu kadar boş iş yapıp bu kadar para kazansam 240 bin euro değil 2 milyon euro öderim. Bi günden bi güne LÖSEV'e, Şehit ailelerine yardım yaptığını da görmek isteriz.

2. olay ise çok vahim. Bir yaşlı ve Fenerbahçeli çift biz nasıl olsa yaşlandık, kimimiz kimsemiz de yok deyip oturdukları evi bağışlamak üzere Fenerbahçe kulübüne başvurmuşlar. Şimdiden söyleyeyim buna kızmamın sebebi kulübün adının Fenerbahçe olması değil, olayın gerizekalıca olması. Teyze veya amca hanginizin kıt aklına geldi bu olay bilmem ama bu yaptığınız gerizekalılık. Hayır mı yapmak istiyorsun git eğitim vakıflarına bağışla, LÖSEV'e bağışla, şehit ve gazi aileleri derneğine bağışla, hatta git TEMA'ya bağışla. Fenerbahçe ne ulan! Beyniniz mi durdu ulan!

Alex 3,5 yerine 3 alsın, Emre denen saygısız adam azıcık az kazansın 3 ev alacağına 2 ev alsın. Forma almak eyvallah, taraftar kart almak eyvallah, kombine-loca almak eyvallah da ev bağışlamak ne ola ki? Ali Koç güzel ağlıyor diye ev mi bağışlanır lan! Git bir hayır kurumuna bağışla paran 2 tane adamı zengin edeceğine 2 tane çocuğun okumasına vesile olsun! Sinirden devreleri yakmak üzereyim, eviniz yıkılsın amına koyayım. Kafanıza sokayım, kafamıza sokayım! Evini bağışla sonra Somali'ye 5 lira yardım edene bizim halkımız da aç, niye Somali'ye yardım ediyorsun de! Ne gerizekalı toplum olduk anasını satayım!

28 Ağustos 2011 Pazar

Spa'da Atak Manyağı Olmak!


Schumi, 20. yılında neden bu sporun en iyisi olduğunu kanıtlarken Spa'da, Button da temiz sürüşü ve güzel atakları ile heyecan dolu bir yarış yaşattı bizlere.. Vettel, artık büyük ölçüde şampiyon diyebileceğimiz yarışı gerisinden gelenlere hareket çekerek bitirdi gibi :) Ne geri dönüşler gördük, ne geçişler gördük bu hafta..

Schumi'nin 24. lükten 5. liğe kadar yükselişi mest ederken, bir taraftan da Vettel'in yarışı kazanmasını da aslında bir parça mutlu etti beni.

Son yarışların en iyi performans gösteren pilotu olan Alonso, Button'a direnemezken muhtemelen anlamıştır ki Vettel'i bu sene sonunda alt etmek gerçekten güç. Boş konuşmanın yeri ve gereği yok bence de, nitekim aynı şeyler Weber ve Hamilton içinde geçerli. Sonuç olarak yok artık eskisi gibi dominant değil demek, yok sıralamalarda üstünlüğü olmasa bi bok olmaz gibisinden konuşmak bi işe yaramıyor anlaşılan.

Bence 2012 çalışmalarına başlamanın vakti gelmiştir herkes için. Uzun düzlükleri olan bu pistte bile, daha çetrefilli pistlerde performansı daha iyi olan arabayla böylesine rahat yarış kazanan Vettel ve Redbull bu seneyi bitirdi gibi görünüyor, onlara hayırlı olsun diyelim ve önümüzdeki seneye bakalım artık.

Yarışta Mercedes pilotlarını yarıştırmak istedi sonlara doğru, ancak bir iik tur sonra Nico Rosberg'e yapılan benzin uyarısı iyi olmadı. Bir de o yarışı izlemek vardı 3-5 tur.

Bir de acaba Weber, Vettel'e iyice yaklaşsaydı Redbull takımının tavrı ne olurdu? Gerçekten bu sorunun cevabını bilmek kolay değil, ki Serhan Acar bu soruya birmilyonluk soru dedi, ama öyle bir yarışı izlemek de güzel olurdu heralde. Bir de geçen sene İstanbul Park'ta gerçekleşen Vettel Weber kazası akıllara gelince acaba bu sefer arkadan gelen Weber intikam soğuk yenen bir yemektir edasıyla Vettel'i biçer miydi :D

DRS, çok konuşuluyor çok tartışılıyordu. Tamam geçişler bizi memnun ediyor ama acaba bu kadar kolay mı olmalı bu geçişler? DRS nin olmadığı yıllarda öyle geçişler kazınmış ki zihnimize insan şu DRS olmasaydı da görseydik koyunun akını karasını da dedirtmiyor değil hani.

Lastik konusuna gelince çabuk aşınma, fazla ısınma derken yarış başladı bitti ve sonuç yine Vettel birinci oldu, ama bence yarışın adamı Schumi oldu.

Efsane Schumi, 20. yılını kutlayan sevenlerine böyle bir yarışla teşekkür ederken, kim ne derse desin 2012 de de yarışacağını söyledi. Şahsen çok mutlu oldum. Sevmeyenlerine de aslında bir gözdağı oldu bence bu. Ancak burda büyük iş Mercedes'e düşüyor, Rekabetçi bir araba ile Schumi'nin neler yapabileceğini herhalde daha iyi anlamışlardır artık.

Weber starttaki yer kayıplarını yarış içinde yine güzel bir şekilde telafi etti, bi ara çok hızlıydı takır takır geçiyordu milleti. Ama o da bi yere yaklaşabildi takım arkadaşı Vettel'e.. Ama bu yarıştan 2. lik de çıkarmak iyi bir işti Weber için. Redbull'un bu dublesi diğer takımlara tokat gibi gelmiştir herhalde.

Ve günün diğer bir yıldızı Button'a gelirsek eğer. Bu adam iyi sürüyor aga :) Bir ara pistin en hızlısıydı.. Lastiğindeki kabarcıklanma sorununa rağmen iyi bir çıkış gösterdi yarış içinde. Ve Alonso'yu podyumdan etti.Bir de yağmur yağsaydı heralde podyumun tepesinde görebilirdik Jenson'u :)

Yağmur demişken Spa'nın neredeyse klasiklerindendir yağmur. Bugün yağmadı ama yağsaydı elbet daha keyifli olabilirdi. Ancak bu yağmursuz gün bile yeterince keyifliydi bence. Bu haftalık yarış yazısında benden bu kadar, umarım düşüncelerimizn kesiştiği noktalar çoktur... :)




Related Posts with Thumbnails