Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Kısa Kısa...


Yeni düzenlemeyle A2 liginde 23 yaş sınırı kaldırıldı. As takımda kadroya giremeyen oyuncular A2 ile maça çıkabilecekler. Genç futbolcular için önemli bir tecrübe fırsatı olacağı gibi, sakatlıktan yeni kurutlan futbolcuların form tutması, kadroya giremeyen 2 yabancı futbolcunun soğumaması gibi birçok avantaj sağlayacak bu düzenleme. Takımların coğrafi dağılımına göre maçlar iki grup halinde oynanacak:
Birinci grup: Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Bursaspor, İBB, Eskişehirspor, Antalyaspor, Kasımpaşa, Manisaspor, Bucaspor, Denizlispor, Karşıyaka, Altay, Kartalspor, Güngören Belediyespor, TKİ Tavşanlı Linyitspor, Dardanelspor, Turgutluspor, Akhisar Belediyespor, Boluspor.
İkinci grup: Trabzonspor, Kayserispor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, MKE Ankaragücü, Sivasspor, Konyaspor, Kardemir D.Ç. Karabükspor, Diyarbakırspor, Ankaraspor, Çaykur Rizespor, Kayseri Erciyesspor, Samsunspor, Adanaspor, Gaziantep Büyükşehir Belediyespor, Giresunspor, Mersin İdmanyunrdu, Orduspor.
Maçlar pazartesi günü oynanacak. Böylece A takım yetkililerinin daha iyi takip etmeleri planlanmış. Birinci grup maçları 23 ağustosta, ikinci grup maçları 30 ağustosta başlayacak.

Barcelona bu sezon Fabregas'ı transfer etmek için her türlü çirkefliği yapıyor. Gerek yönetim kadrosu, gerek milli takımdaki Barcalı futbolcular dört bir yandan baskı kurmuş durumdalar Fabregas'ın üstüne. Be kardeşim o zaman niye verdiniz bu adamı alt yapıdayken? Wenger adamı işlesin, parlatsın, cilalasın; ondan sonra hazır adamı alın siz. Barca'nın Arsenal'e yaptığının sözlükte bir tek anlamı vardır: AYIP!

Semih Şentürk, Daum'un yerine Aykut gelince takımda kalmaya karar verdi; ama hazırlık maçlarında yine yedek kulübesinden kurtulamadı. Fenerbahçe'nin bir forvet daha transfer edeceğini düşünürsek Semih bu sene de yedek. Hala fırsatı varken gider mi acaba başka bir klübe?

Real Madrid '7 numara'yı Ronaldo'ya verir mi lan?

Bir Zamanlar Gençtik #2





Gençliğinde bile olgun!

30 Temmuz 2010 Cuma

İstanbul Cup ve Çeyrek Final Eşleşmeleri...

İstanbul Cup devam ediyor. Dün itibariyle çeyrek finalistler belli oldu. Sağlık problemlerim nedeniyle istediğim gibi takip edemiyorum. Maçları gece izlemeye çalışıyorum. Herneyse konuya gelelim. Sıkıcı bi turnuva oluyor. Birçok nedeni var bunun ancak, şunu net bir şekilde belirtmeliyim ki izlediğim amatör maçlardan daha çok keyif alıyorum. Sözde seneye birçok ünlü oyuncu gelecek daha iyi bir turnuva olacak cart curt... Şöyle düşününce neden İstanbul'a gelsin ki  iyi tenisçi diye söylenmeden edemiyorum derken aklıma gelen şu oluyor. "Tatil!!" Evet ancak tatil için gelebilir tenisçiler bu turnuvaya, gelmişken de iki raket sallayalım icabında güzel bi terleriz hesabı da var. Amerika Açık Tenis Turnuvasına böle gevşek bi ortamda neden hazırlanmak istenir.

Çizgi hakemleri uyuyor, sahaya enteresan tipli insanlar girebiliyor, hakemler ya Türkçe'yi katlediyor ya da İngilizce'yi. "Berabere, avantaj, oyun" kelimelerinin yeni okunuşlarına şahit olmak, onları öğrenmek gerçekten güzel. İstatistik namına bir bok yok. Skor namına etrafta bişe görünmüyor. "Sırma Su" turnuva sayesinde kendini gösteriyor artık.

Bir diğer konu seyirciler. Bu kadar mı tenissever var koca İstanbul'da. Her ne kadar kötü bir turnuva olsa da her tenis maçının izlenmeye değer olacağını düşünüyorum. İstanbul'da olsaydım kesinlikle orda bulunurdum. Umarım çeyrek finalden sonra seyirci sayısında artış olur, ama sahaya girmeyen seyircileri orda görmek istiyoruz.

 Neden bilmiyorum ama iyi bişe söylemek istesemde bulamıyorum. İyisi mi kötülerden devam etmek. TRT almış yayınlıyor turnuvayı. Ama anlaşılan o ki malzemeden bayağı çalıyor bu TRT. Kameraları enteresan yerleştirmişler. Ekranın alt tarafında görünen oyuncunun hafif kort dışındaki vuruşları görünmüyor. Vurdu mu vurmadı mı anlaşılmıyor topu görene kadar. Ha bir de yorumcu sıkıntısı var sanırım. Yani hiç Ömer Üründül tarzında yorum yapan birini veya Ömer Üründülün ta kendisini arayacağım aklıma gelmezdi. Ama ne yazık ki öyle.

Gelgelelim bizim tenisçilere...  Heyecan ve tecrübesizlik birleşince doğal olarak pek iyi sonuçlar beklemek zor oluyor. Ama vazgeçmeden, durmadan, yılmadan çalışırsak 7. turnuva da teklerde 2. galibiyetimizi neden almayalım ki? kendi ülkemizde yapılan bu turnuva da daha güçlü olmak zorundayız.

Ancak çiftlerde Çağla ve Pemra' yı unutmamak gerek. Onlar yarı-finale çıktılar ve yarın akşam saat 8'de f,nal için raket sallayacaklar. Başarılar kızlar!!!

Toplam 220bin dolar ödüllü bu turnuvanın finaline yaklaşırken paranın yarattığı itici gücün, maçları keyiflendirmesini temenni ediyorum.

Çeyrek Final Eşleşmeleri

Sorana Cirstea-Anastasia Pavlyuchenkova


Jarmila Groth-Vera Dushevina

Elena Baltacha-Andrea Petkovic

Elena Vesnina -Anastasia Rodionova

Turnuvada son sekize kalan tenisçiler arasında sadece 2 tanesi seribaşı. (3 numaralı seribaşı Anastasia Pavlyuchenkova ve 6 numaralı seribaşı Andrea Petkovic) Dileğim heyecanı yüksek 4 maç izlemek olacak çeyrek finalde....

Gecenin Güzellikleri : Arda Turan ve uA


Maçın güzelliklerinden bahsederek başlayalım yazıya. Arda Turan. Aynen geçen sezon gibi mükemmel başladı ve takımı sahiplenmesi, taraftarla barışması da çok iyi oldu. Bugün attığı 2 golün yanında her atakta yer alması, her pozisyonda topun ayağına değmesiyle artık liderlik vasfını da iyice ortaya çıkaracağını belli etti. Maçın Galatasaray adına en güzel olayıydı. Arda Turan olmak kolay değil. Bütün basın üstünüze gelirken, taraftarınız tüm suçu size yüklerken ve en önemlisi Rıdvan Dilmen,Hakan Şükür vb. isimler hariç size kimse sahip çıkmazken ülkenin en büyük yıldızı olmak kolay değil. Başkan ve yönetimin yalandan arkanızda durması da cabası. Her şeyinizi vermeye hazır olduğunuz takımdan azıcık vefa beklemek, takdir beklemek çok acı olsa gerek. Yine de bir şekilde, ailesi ve sevgilisinin desteğiyle, güzel insanların, güzel anne babaların onu kendi oğlu gibi sevdiğini hissederek dimdik ayakta Arda. Eski gülen günlerine bir an önce döner umarım bu güzel çocuk. Ben burda bunları yazdım diye Arda çok sevilmeyecek biliyorum ama biz tarafımızı belli edelim de.

Şimdi izniniz olursa hafiften Rijkaard'a giydirecem, futbol uleması değilim ama kusura bakmasın artık kimse. Rijkaard bu akşam resmen gavura kızıp oruç bozmuştur. Yönetimin transferleri geciktirmesi, Stoch'u elden kaçırması, Dos Santos'u almaması gibi nedenlerden ötürü bugün orta sahada Ayhan-Sarp-Barış gibi berbat bir orta saha kurmuştur ki bu 3'lü ancak düşmemeye oynayan bir Anadolu takımında 11 çıkar bu formlarıyla. Geçen sene 1-1 biten Sivasspor maçında imkansızlıklar nedeniyle bu 3'lüyle başlamıştı ama kimse eleştirmemişti çünkü elde olanların en iyisi bunlardı. Ama bugün hazırlık maçlarında iyi oynayan Cumhur, Emre Çolak gibi orta saha oyuncuları varken bu orta sahaya gerek yoktu, hem de hiç. İlla bi tepki vereceksen bunu eleme maçında değil, lig maçında yaparsın çünkü telafisi vardır. Yarın şanssız bir golle elenirsek, sezonun heyecanını erkenden yitirirsek ne olacak? Sana bi şey olmaz gerçi olan yine bize olur.

Rijkaard'a kızıyorum gerçi ama şanssız bir gol yemesek ve Aykut gibi boş bir kalecimiz olmasa bunları konuşmayacaktık belki, gerçi ben maç başladığı anda bu yorumu yaptım ama yine de Aykut büyük faktör. Bir topçu düşünün ki 8 yıldır beklediği fırsatı 2 yıl üst üste elinin tersiyle itsin. Kaleci olmadığını, bu işi beceremediğini ve beceremeyeceğini gözümüzün içine sokuyor Aykut giderek. Geçenlerde yazmıştım Antalyaspor maçında yediği 2 gol sonrası dedim bundan kaleci falan olmaz! Teşekkürler Aykut, beni yine haklı çıkardığın için ve çok üzgünüm Aykut sana güvenenleri mahcup ettiğin için. Young Boys maçında Volkan Fenerbahçe'yi, Victoria Plzen maçında Hakan Arıkan Beşiktaş'ı yenilgiden kurtarıp turu getirecek skoru alırken bizim kaleci Aykut turu zora soktu. Hadi Volkan değil de Hakan senden daha çok mu forma şansı buluyor Aykut? Daha mı tecrübeli senden? O niye çık oyna deyince kimseyi mahcup etmiyor? Çünkü çalışıyor ve hazır ama sen her daim utandırdın sana güvenenleri, hiç hazır tutamadın kendini.

Ve en büyük suçlu. Yönetim, daha doğrusu Adnan Polat. Haldun Üstünel Stoch'u almak üzereyken finansı kısıp en büyük rakibine kaptırdı. Sonra Haldun Üstünel'in yetkilerini aldın ki bu direk şampiyon olamamanın faturasını bir kişiye kesmektir. 4 ay önce seçim kazandıran adamı sadece sevgili dostu Adnan Sezgin ve onun egoları uğruna yedi. Geçenlerde Hikmet yazmıştı, "elinde seks kasedi mi var ?"  diye ki bu komplo teorisi gittikçe daha da aklımı kurcalamaya başladı? Var mı ki lan? Yoksa bir insan neden bu kadar risk alır ki bir adam için? Taraftarın sevgilisi Haldun Üstünel'i yemek Adnan Polat'ı bir dahaki kongrede götürebilir ki o da bunun farkındadır.

Yönetim hala beklenen transferleri yapmadı ve Adnan Polat hala çıkıp "Rijkaard'la devam etmek istiyoruz." diyebiliyor. Hemen en az 2 iyi transfer gelmezse Rijkaard'ı değil seneye tutmak devre arasında bile durdurmak zorlaşır. Galatasaray'ın acilen kaleye ve orta sahaya 2 iyi transfere ihtiyacı var, ayrıca forvete de Baros'un alternatifi olabilecek bir genç oyuncu. Adnan Sezgin hem kendi koltuğunu hem Adnan Polat'ın koltuğunu kurtarmak için bu transferleri bir an önce yapmalı.


Ve gecenin diğer güzelliği. TARAFTAR. Aykut'u ıslıkladıkları söyleniyor ama ben duymadım. Eğer doğruysa ayıptır ama onun dışında mükemmeldi taraftar. Gerek Ali Sami Yen'e veda besteleri ve pankartları, gerek sürekli gösterdikleri destek mükemmeldi. Hem de bunca kötü giden şeye rağmen. Tabi ki tepkilerini de gösterdiler yönetime. Haldun Üstünel gibi taraftarın içinden bir adamı nedensiz yere kapının önüne koyarsan taraftardan gelecek tepkileri göze almışsın demektir. Taraftar ilk günden gösterdi tepkisini ve kötü giden her günde bu böyle olacaktır. Ayağınızı denk alın, taraftar uyanık. Arda olayında ne kadar eleştirdiysem bu olayda da o kadar destekliyorum uA'yı. Yürüyedurun, arkanızdayız.

Biz de Seni Seviyoruz Haldun Başkan!

Oha be Giggs!

6 Aralık 1992 & 6 Tane Atılır Mı Be! [1992 - 93 Sezonu Yazı Dizisi]


6 Kasım 2002 kadar meşhur olmasa da 6 Aralık 1992 de Fenerbahçe için önemli bir tarihtir. Türkiye'nin profesyonel lig tarihinde bir maçta en fazla gol atan futbolcu rekorunu Fenerbahçe formasıyla Tanju Çolak bu tarihte kırmıştır. Karşıyaka'yı 7-1 yendikleri maçta tam 6 defa Karşıyaka filelerini havalandırarak bu alandaki rekorun sahibi oldu eski kral. Şimdi o günlere bir dönüş yapıp; maçın atmosferini, stresini tekrar yaşamaya çalışalım isterseniz..

1992 - 93 sezonunun 14. haftasıydı. Onuncu haftadaki Galatasaray galibiyetinden sonraki üç haftada da galibiyet yüzü göremeyip zirveden uzaklaşmaya başlamıştı sarı-lacivertli ekip. Gol rekoru kırıp şampiyon oldukları sezondan beri de şampiyonluk yüzü görememeleri, üstelik bu sezon da Beşiktaş, Kocaelispor, Trabzonspor ve Galatasaray'ın arkasından beşinci sırada yer almaları; camianın oldukça stresli günler geçirmesini sağlıyordu. İlk yarının sondan ikinci maçıydı ve bu maçta alınacak bir mağlubiyet takımı zirveden iyice uzaklaştıracak, ilk yarının hiç istenmeyen bir puan farkıyla bitirilmesini sağlayacaktı. Bütün bu stres yetmezmiş gibi ilk onbirden 5 isim de sakattı Fenerbahçe'de, bir bakıma takımın yarısından yoksundu sarı kanaryalar. Geçen haftaki Gençlerbirliği maçında sakatlanan kaleci Engin, Stoilov, Hakan ve müzmin sakat Rıdvan'ın yanında 13 haftada 10 golle takımı sırtlayan geçen senenin gol kralı Aykut da sakatlar listesine eklenmişti.

Karşıyaka karşısına; Altay, Arif, Semih, Nuri ,Ülken, İlker, Gerson, Oğuz, Novak, Ümit, Tanju ilk onbiriyle çıkmıştı Fenerbahçe. Bu karşılaşmadan önce Tanju'nun 13 maçta sadece 2 golü vardı. Sakatlık ve formsuzluk nedeniyle alışılmış ortalamasından oldukça uzakta bir sezon geçiriyordu eski kral. Medyada, tribünde, kahvede her yerde Tanju'nun eski Tanju olmadığı; eski günlerine hürmeten Fenerbahçe'de oynayabildiği, artık bittiği falan konuşuluyordu. Kocaelispor'lu Saffet Sancaklı'nın "Tanju'nun devri bitti artık, o futbolu üç sene önce bırakmalıydı" demeci olayın ciddiyetini gösteriyor sanırım.

İşte tarihe geçecek maç bu atmosferde başlamıştı. Fenerbahçe 16. dakikada Tanju'nun golüyle öne geçiyor, Karşıyaka da 21. dakikada Erhan'la cevap veriyordu. İlk yarının sonlarına yaklaşırken bu haftaya kadar beklenen performansından çok uzak kalmış Tanju bir kez daha sahneye çıkıyor ve Fenerbahçe'nin soyunma odasına önde gitmesini sağlıyordu. İkinci devrenin neredeyse ilk yarım saatinde skor değişmedi. Ne olduysa 73. dakikadan sonra oldu. Bu dakikada kazanılan penaltıda Tanju'nun ayağından gelen golle Karşıyaka çözülüyor ve Fenerbahçe coştukça coşuyordu. 77 ve 79'da Tanju bir kez daha sahneye çıkıyor kendisinin ve takımının beşinci golünü atıyordu. 82. dakikada bu sefer o sezonun dikkat çeken yabancılarından Gerson sahneye çıkıyor skoru 6-1'e getiriyordu. 89. dakikada kazanılan penaltı Tanju'ya rekoru getirdi. Kaleci Yüksel'i altıncı defa mağlup eden eski kral 'lig tarihinde bir maçta en fazla gol atan futbolcu' rekorunu ele geçiriyor ve bir kez daha tarihe geçiyordu. Bu maçın bir diğer ilginç hikayesi ise Tanju'yla Gerson'un ilerleyen haftalarda defalarca yapacakları ilginç gol sevincini ilk defa bu karşılaşmada denemeleriydi.(Sağ üstteki resim)

Türk futbolunda 1992-93 sezonunun ilginçliği gibi, bu sezon için de 14. hafta çok entresandır. Tanju'nun rekor kırdığı bu maçtan bir gün önce Galatasaray, Beşiktaş'ın 48 maçlık yenilmezlik serisine son veriyordu. Sezonun son haftası aynı skorla hala konuşulan bir mağlubiyet alacak olan Ankaragücü bu hafta Konyaspor'u 8-0 mağlup ederek kendi rekorunu kırıyordu. Ve işte bu haftada Kocaelispor, Gençlerbirliği'yle 1-1 berabere kalmasına rağmen, Beşiktaş'ın kaybetmesiyle liderliğe yükseliyor, tarihe geçmeye bir adım daha yaklaşıyordu. Ayrıca Tanju Çolak, Metin Oktay'ın 223 gollük rekorunu da bu maçta attığı 6 golle kırıyordu.

Tanju bu maçtan aldığı morali sezon sonuna kadar devam ettirecek, ilk 13 haftada sadece 2 gol atabildiği sezonu 29 golle gol kralı olarak tamamlayacak ve son kez bu ünvanı alıp ikinci ligin yolunu tutacaktı...

29 Temmuz 2010 Perşembe

Young Boys ve Fenerbahçe



Young Boys-Fenerbahçe maçının Şampiyonlar Ligi seviyesinde olduğunu düşünen var mı aranızda? Ön eleme dahi olsa bu kadar kötü futbol olmamalı sahada. Topu ayağına alan Young Boys'lu kaleye aktı ve karşısına hiçbir Fenerbahçeli çıkmadı. Kalede Volkan yerine Leo Franco olsaydı bu maç 6-2 falan biterdi en iyi ihtimalle.

Köln maçı 5-2 bitti çünkü orda 2-3 tane bitirici oyuncu vardı ve pozisyonları gole çevirdiler, bi de kalede küçük Volkan vardı. Bugün Fenerbahçe takımından Stoch ve Volkan Demirel'i çıkar, bu takım Hıncal Uluç deyimiyle Çemişgezekspor'u yenemez.

Aykut Kocaman Daum'un takımını geriye götürüyor, bas bas bağırıyor takım kondüsyonumuz berbat diye ve taraftar o kadar aşık ki Aykut'a farkına varamıyorlar. Volkan Şen, Ozan veya Sercan'dan birini alması lazım Fenerbahçe'nin acilen. Berbat bir yerli rotasyonları var ve öyle görünüyor ki yerli transferi yapmayacaklar. Kalede Volkan, sağ bekte Gökhan ve orta sahada Emre iyi, fakat geri kalan mevkilerin en az iki tanesine Türk oyuncu konmak zorunda. Hadi diyelim orta sahaya da Baroni'yi kesip Selçuk'u koydun diğer mevki ne olacak? Sol bekte Caner mi, stoperde İlhan-Bekir'den biri mi, ilerde Semih-Gökhan Ünal'dan biri mi, Alex yerine Özer mi, sağ veya sol açıkta Dia-Stoch ikilisinden birinden vazgeçmek mi? En mantıklısı Alex-Özer değişikliği ama Aykut gibi başarısı bulunmayan bir hoca için çok zor bir karar olur bu. Taraftarın ve yönetimin sevgilisi Alex'i kesmek kolay mı? Değil. Stoch-Dia'dan birini kesersen de olası başarısızlıkta fatura direk sana kesilir.

Beşiktaş için de aynı şeyi söylemiştim Fenerbahçe için de aynı şeyi söyleyecem. Ozan, Volkan veya Sercan'dan birini alırsan direk 11'e koyabilirsin çünkü şampiyon takımın oyuncusudur bu adamlar, sırıtmaz takımda. Ama Caner gibi geçen senesi berbat geçmiş birini koymak amiyane tabirle göt ister!

Neyse kendimi durdurmasam Türk takımlarının berbat transfer stratejileri hakkında 2-3 gün konuşabilir/yazabilirim ama okuyacak adam bulmak zor olur. 4 büyükler ve Bursaspor'un tümü için geçerli bu sözlerim, berbat durumdayız ülke futbolu olarak. Farkına varmamamız ise daha acı tarafı.

Halı saha maçı gibi bir maç seyrettik. Maçı 30 metrede kabul eden bir Fenerbahçe ve beceriksiz bir Young Boys. Gol kralı oyuncularını CSKA'ya satmış olmaları bu beceriksizlikte etken mi bilemiyorum ama gerçekten çok beceriksizler. Son vuruşa kadar harika geliyorlar, çok zevk veriyorlar ama o son vuruşu yapma kardeşim. O golü de atamayacaksan çıkma o sahaya. Zaten gelip gelip 30-40 metreden atılan şutlara söyleyecek bir şey yok, mallık. Ama gerçekten Young Boys takımı takip edilmesi gereken bir takım. Total Futbol mudur nedir adı her neyse onu oynuyor adamlar. Tabi kendi çaplarında oynuyorlar çünkü ellerinde bir Xavi-İniesta orta sahası yok. Fakat Ercan Taner'in ısrarla Enzo Schifo'ya benzettiği Costanza isimli 10 numaralı topçu çok teknikti, ilerde büyük takımlarda oynama kapasitesi var gibi. Ayrıca Stoch-Andre Santos ikilisinin olduğu sol kanadı otobana çeviren Sutter-Degen ikilisi muhteşemdi. Hele ki Degen gerçekten L'pool'da oynayan ikiz kardeşinin peşinden kapağı Premier Lig'e atabilir. 90+'da bile depar atıyordu, zaten penaltı da öyle bir pozisyonda geldi.

Fenerbahçe'ye diyecek bir şey yok. Stoch ve Volkan Demirel takımın en iyileriydi. Volkan muhteşem oynamaya devam ediyor ama her an patlama olasılığı da var bildiğimiz üzere. Stoch için Rijkaard ve Galatasaray taraftarı yönetime ne dese haklıdır. Muhteşem bir oyuncu kaçırmışız ki bu adamın Rijkaard'ın ellerinde neler yapabileceğini tahmin etmek zor değil. Teknik, aniden hızlanıyor, hırslı, akıllı ve şutu iyi. Dos Santos'un istikrarlısı, oyunda kalanı ve şut atabileni diyebiliriz. Dos Santos alınsa daha iyi olur diyenler yanılmıştır an itibariyle çünkü Stoch'un 1-2 maç sonra Türkiye'de özellikle çok konuşulacağını düşünüyorum.

Bugün sahada Selçuk yoktu o yüzden kimse hakeme çelme takmadı ama bir başka kıt akıllı Kazım vardı. Sarı kartın varken o hareketi yapmak da zaten sana yakışırdı Kazım. Aykut gelip Rijkaard'a sorsun "Kardeş sen bu Sabri'ye ne verdin de bu hale geldi, aynısından bizim topçulara da verelim." diye. Baroni ve şişko Andre Santos başta olmak üzere takımın gerisi berbattı. Bekir biraz iyiydi, biraz da Emre ama geri kalan oynamayınca onlar da düştüler oyundan. Ha bi de bu genç Semih Daum gidip Aykut kalınca takımda kalmaya karar vermişti, e hala yedek bu adam, hem de Gökhan Ünal'ın yedeği :)

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Şampiyon Elvan



10000 metrede 31.10.24'lük derecesiyle Avrupa Şampiyonu oldu Elvan Abeylegesse ve bir kez daha göğsümüzü kabarttı. Yürüyedur Elvan, sana Türk değil diyenlere inat devam et o bayrağı dalgalandırmaya.

Cry Ulan Argentina, Cry Be!


Arjantin milli takımında teknik direktör Diego ile federasyon başkanı Grondona bir türlü uzlaşmaya varamadılar ve Maradona görevinden istifa etti. Futbol efsanesi daha önce milli takımdaki görevine devam etmek istediğini; fakat asla ekibinden kimsenin görevinden olmasına izin vermeyeceğini söylemişti. Grondona'nın da, Diego'nun yardımcılarından Alejandro Mancuso hakkında iyi düşünmediği göz önüne alınırsa bu istifa Mancuso yüzünden oldu diyebiliriz.

Diego dünya kupasındaki %100 hatalı kadrosunu savunurken sürekli "oynarken zevk alan, gereksiz yere hırs yapıp moral bozmayan, birbirlerine bağırmayan oyuncuları tercih ettim" demişti. Katılırsınız veya katılmazsınız hocanın kendi görüşüdür bu, her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Evet bu felsefe bu turnuvada başarısız oldu; ama oyuncuların tapar derecede hocalarına bağlılığı da gözlere çarptı. İşte bu genç kadronun bu bağlılığı, Maradona'nın da başarısızlıklardan elde ettiği tecrübeyle birleşince ileride özlenen başarıyı getirebilirdi belki, en azından ben böyle düşünüyorum. Ne yazık ki Grondona'yla Maradona'nın sidik yarışına kurban gitti bu umutlar. Bir daha bu jenerasyonu toplayacaksın da bir dünya kupası feda edeceksin de, peehh...

Haldun Out In The Cold!


Haldun Üstünel Futbol A.Ş'deki görevinin ardından yönetim kurulndan da istifa etti. Bazı yerlerde istifayı Adnan Polat'ın istediği yazılıyor. Görünürde nasıl oldu bilemeyiz; ancak olayın perde arkası için fikir yürütebiliriz pek tabii..

Yaptığı başarısız transferleri neden olarak gösterenler oldu. Çok saçma. Bi bakalım transferlerine. Kewell, Baros, Meira, Keita, Elano, Neill ve hatta Rijkaard ve ekibi.. Bunlardan hangisi yanlış transfer? Kewell ve Baros'un takım için değeri apaçık ortada. Bu ikisine Neill'i de ekleyebiliriz. Meira ise dört ayda 2m€ kazandırdı takıma, neresi başarısız bunun? Keita'ya gelince. Tek başına aldığı maçlar da oldu, saçmaladığı maçlar da. Ama sonunda o da klübe para kazandırarak gitti. Görünüşe göre Elano da klübe kar ettirerek gidecek. Ortada sadece geçen sezon devre arasında gelen kiralık oyuncular kalıyor; Dos Santos ve Jo! İkisi de tutmadı; ama ikisine de yanlış transfer diyebilir miyiz? Dos Santos bence yanlış transfer değil, gelecek vaad eden bir oyuncuyu neredeyse bedava üç aylığına deneme fırsatı yanlış değil. Sonuçta kimse onu kadroya zorla sokmadı, Rijkaard beğenmese oynatmazdı, klübün de cebinden para çıkmadığına göre ortada zarar falan yok. Jo'ya gelince Üstünel'in tek transfer hatası diyebiliriz. Bekleneni verememesi bir yana Avrupa'da oynayamayacak bir futbolcunun transfer edilip, elinde bulunan Avrupa'da oynayabilecek futbolcunun sözleşmesini fesh etmek doğru bir hamle değildi. Peki Üstünel'in istifaya zorlanmasının sebebi bu mudur yani, bu kadar basit midir? Sanıyorum herkesin aklındaki cevap aynı, geçelim..

Peki ne olabilir arkada yatan sebep? Yani daha 4 ay önce kongrede başkan yardımcılığına yükselip, 4 ay sonra istifaya zorlanmanın sebebi nedir? Şöyle bir geçmişe dönelim, hani bizim yazı dizisini yaptığımız 1992-93 sezonuna bir bakalım. Türk futbolunda birçok şeyin başlangıcı kabul edilen o sezon, Galatasaray'ın iskeletinin oluşmasında en çok çaba harcayan, bu çabalarıyla genç yaşta parlayan bir yönetici vardı kimdi o? Tabi ki Adnan Polat! İşte o Adnan Polat o dönemde o kadar güçlendi, taraftarın sevgilisi oldu ki ne zaman yönetimin taraftarla başı derde girse yardıma Adnan Polat koştu. İplerin kopma noktasına geldiği anda yaptığı açıklamalar, başlattığı yardım kampanyaları, tekrar yönetime girmelerle başkanların koltuğunu sağlamlaştırmasını, istikrarın devamını sağladı. Yıllarca gerek gündemde gerek arka planda kilit rol üstlendi ve sonunda liselilerin yoğun muhalefetine rağmen başkan seçildi ve yine liselilerin yoğun muhalefetine rağmen radikal kararlar alabiliyor. Adnan Polat'a bu krediyi veren işte 1992'den beri süregelen bu taraftar sevgisidir.

Tekrar günümüze dönelim. Galatasaray kadrosunun yeniden şekillendiği, yeni bir sistemin kazandırılmaya çalışıldığı bu günlerde, bir zamanlar Adnan Polat'ın üstlendiği rolü kim üstleniyor, çok çalışıp parlayan genç yönetici kim? Geçtiğimiz sezon yönetimin taraftarla arasının bozulduğu günlerde araya girip, taraftarın sessiz kalmasını sağlayan yönetici kim oldu? Ve hatta ileride başkan olur diye ismi geçen iki üç kişiden birisi kim? Tabi ki Haldun üstünel! Ve ne yazık ki Haldun Üstünel de liseli değil. Liseliler (bu kalıbı çok kullandım çünkü basında da öyle geçiyor) ileride yeni bir Adnan polat vakası olmasın diye önünü şimdiden kesiyorlar Haldun Üstünel'in. Adnan Polat da zaten sallantıda olduğu koltuğu kaybetmemek için Üstünel'i feda etti; ki burada koltuk sevdasını vurgulamak istemiyorum Adnan başkan projelerini tamamlamadan gitmek istemiyor yoksa derdi koltuk değil benim düşünceme göre..

Yani klübün şu dönemdeki menfaatleri gereği Haldun Üstünel'in istifa etmesi gerekiyordu ve öyle oldu. Aksi takdirde Adnan Polat rahat hareket edemeyecek ve projelerini tamamlayamayacaktı. Proje başarılı olur veya olmaz onu bilemeyiz. Benim şahsi düşüncem gidilen istikamet doğru; ancak Haldun Abi'den vazgeçmek bu istikametin rotasını şaşırtır mı işte orası beni korkutuyor. Nitekim söylediğimiz gibi Üstünel bu iskeletin oluşmasında önemli bir yöneticiydi. Artık yola onsuz devam edilecek; ama inanıyorum ki ileride tekrar Galatasaray yönetiminde göreceğiz kendisini..

Yaptıkların için teşekkürler ve ileride tekrar görüşmek üzere Haldun Abi!

Neyin Peşindesiniz Olm?



Ne oluyor, Kazım Kazım ne yapıyor da Guiza kendinden geçiyor bilemedim; lakin sevgili basınımız görse çok malzeme çıkar bu fotodan. Hazır Guti de gelmişken şu fotoğraf iş yapsın, Selçuk Yula araştırsın bu konuyu.

Başlık ararken çok düşündüm bundan iyisi gelmedi aklıma. Alternatif komik başlık bulabilen varsa yorum olarak bildirirse çok sevinirim :)

365G 24S

Yeni sezon formalarımız tanıtıldı sonunda. Daha önce görülmemiş biçimde kısa filmlerle tanıtıldı, üç forma için üç ayrı kısa film çekildi Mustafa Altıoklar tarafından.

Öncelikle forma eleştirisi yapmak gerekirse Pembe formayı, mercan veya somon deseler de bildiğin pembe aq, beğenmedim. Dizaynı falan sade, hoş olmuş; ama pembe ne alaka ya? Turuncu iyiydi, sarıyla kırmızının karışımı güzel fikirdi ve güzel forma olmuştu. Moru da pazarlama stratejisi diye yedik, formayı da sevmedik değil hani. Ama her sene "Galatasarayımızın forması ulan, seveceğiz!" diye sevilmez ki kardeşim forma. Pembe cidden olmamış, sevmedim. 2003'teki buz mavisinden sonraki en kötü seçim diyebilirim. Üstelik 2289 kodu da ayrı bir rezalet! Zaten yönetim de tepkileri azaltmak için tanıtımlarda Harry'i kullanmış.

Krem rengi ise müthiş olmuş diyebilirim. Aslan motifi fikri son yılların en güzel fikirlerindendi zaten, forma üzerinde de çok şık durmuş, keşke krem yerine sarı renk kullanılsaydı. Yine de klasik yarı parçalımız geçen senenin aynısı olduğu için alacağım tek forma krem rengi olacak! Arka taraftaki numara deseni ve yeni font da güzel olmuş. Bu seneki dizaynlar gerçekten başarılı, keşke renk seçimi de öyle olsaydı!..

Tanıtım filmlerine gelince üçü de ayrı ayrı güzel; ama yarı parçalının filmini ayrı bir yere koymak gerekir. Son yirmi yıldaki mihenk taşları güzelce bağlanmış ve sondaki Metin Oktay girişi tüyleri diken diken ediyor. Arslan formanın filminde 'arslan Nihat'tan bahsedilmesi muhteşem. Pembe formaya gelince işte burada Galatasaraylılığım devreye giriyor: Pembe forma bile sempatik geldi filmi izlerken yahu. Gerçekten insan izlerken formayı falan düşünmüyor, olayın büyüsüne kapılıp gidiyor.. Dedim ya pembe bile sempatik geldi :)

Son olarak yeni stadımızın açılışıyla birlikte dördüncü formanın da tanıtılacağını hatırlatalım.

27 Temmuz 2010 Salı

İSTANBUL CUP 2010...

Bu sezon 6. sı düzenlenen İstanbul Cup dün itibariyle start aldı. Resmi açılış töreni Topkapı Sarayında yapılmış ve renkli geçmiş fotoğraflardan anladığım kadarıyla. Dikkatimi çeken hem WTA başkanının hem de Türkiye Tenis Federasyonu Başkanının gelecek yıl gelecek olan oyuncular çok iyi olacak tarzında ki benzer söylemleri idi. Anladığım kadarı ile gelecek yıl ana tabloyu renklerdirmek için ciddi çalışmalar var, ki zaten bildiğimiz bir başka durum da İstanbul Cup’ın artık oyuncular tarafından istenen bir turnuva haline dönüyor olması.




Turnuvanın şu beş yıllık geçmişine ufak bi göz atalım.



İlk olarak 2005 yılında yapılan turnuvayı Venus Williams kazanmıştı. Williams, final maçında Çek Nicole Vadisova'yı 6-3, 6-2 yenerek turnuvanın ilk şampiyonu oldu.
2006 yılını izlemedim ancak söylenen o ki turnuva tarihinin en çekişmeli final maçı bu yıl olmuş. 1 numaralı seribaşı olan Anastasia Myskina finalde Shahar Peer’e 1-6, 6-3 ve 7-6 setlere yenilmiş.



Ve gelelim 2007 yılına turnuvanın o üçyıllık tarihinin en iyi ana tablosu mevcut. Maria Sharapova Elena Dementieva, Venus Williams ve Patty Schnyder İstanbula gelmişti. Sharapova dünya sıralamasında 2. idi o dönemler yanlış hatırlamıyorsam. Bu kadar yıldız gelmesine rağmen finalde Dementieva’nın karşısına beklenmedik bir tenisçi çıkmıştı. Rezai şaşırtıcı şekilde finale çıkmıştı ancak Dementieva formdaydı ve İstanbul Cup’ın kazananı oldu.



Dementieva 2007 ve 2008 yıllarında, İstanbul Cup’ın üst üste 2 kere finale çıkan oyuncusu oldu ancak 2008 yılında Polonyalı Agnieszka Radwanska 2-0 ile Dementieva’ yı geçerek şampiyon oldu.



2009 da ise turnuva zemininde değişiklik oldu. Aynı zamanda düzenlendiği yerde değişti turnuvanın. Maçlar artık ENKA Arena da ve sert zeminde oynanıyor. Geçen yıl ki turnuvayı 5 numaralı seribaşı olarak turnuvaya başlayan Rus tenisçi Vera Dushevina kazandı.



İstanbul Cup ve 6. sezonu. Gerçekten güzel bir organizasyon. Git gide daha oturmuş bir hal alıyor bu turnuva. Türkiye’de tenise olan ilgiyi ve merakı da arttırıyor. Daha nice İpek Şenoğlular, Marsel İlhanlar görebilmenin yolunu açıyor bu turnuva.



İlk tur maçları başladı. 32 oyuncu katılıyor turnuvaya. Bu sezon iki şampiyonluk kazanan Francesca Schiavone dışında 2010 sezonu WTA tekler kupası kazanan iki tenisçi daha turnuvada oynuyor. Bunlar Rus Anastasia Pavlyuchenkova ve Letonyalı Anastasia Sevastova.



Hadi hepimize iyi seyirler…



İzlemek isteyen olursa bugün saat 14.00 da TRT 3’e yönelsin.

FedEX Yine Antrenör Deniyor…

Federer şimdiye kadar elde ettiği başarıların çoğunda antrenörsüz çalışmış olan bir tenisçi. Son yıllarda antrenörlü çalışmalarını arttırmaya başlamıştı. Ancak dün resmi sitesinde “Roger to do test with Paul Annacone” başlığı ile yaptığı açıklama kendisini heyecanlandırdığı kadar beni de heyecanlandırdı. Neden derseniz eğer bu Paul denen adam için “Sampras’ı Sampras yapan Koç” diyorlar. Umarım iyi bir ikili olurlar ve bu test süreci sonunda birliktelikleri devam eder.
Paul Annacone’e gelince Sampras’ın, 1995-2001 yılları arasında şampiyonluklar da antrenör olarak bulundu.)yanlış hatırlamıyorsam 8 veya 9 şampiyonluk) Gerçekten müthiş performans…Paul daha sonra Tim Henman’ın da koçluğunu yaptı ve son olarak Büyük Britanya Davis Cup takımıyla çalıştı. Umarım Roger’in rekorlarını birlikte geliştirebilirler.

Tenisin transferi de böyle oluyor işte.. :)

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Kazanan da Ferrari Kaybeden de Ferrari…



Alonso damalı bayrağı ilk sırada geçen pilot oldu bilindiği üzere. Tamam biliyorduk ve yazmıştık geçtiğimiz hafta sonu rekabetçi bir paket ile Almanya da bulunuyordu bu takım. Nitekim sıralama turlarının ancak son anlarında teknoloji yardımıyla anlaşılabilecek bir farkla Vettel 'e geçildi Alonso.

Yarışa gelirsek eğer sürpriz bekliyordum. Massa’nın da daha ilk virajda liderliği ele geçirmesi ve uzunca zaman koruması heyecanlandırmıştı beni şahsen. Yeni bir yüz görecektik podyumun tepesinde. Bence Massa için de bambaşka bir birincilik olacaktı bu. O talihsiz kazanın yıldönümünde pistlerde yeniden kazanan pilot olmak Massa için bambaşka bir duygu olacaktı. Ama ne yazık ki takımı saçma sapan bi mesajla buna engel oldu. Gönül isterdi ki Massa rest çeksin iki farklı takım pilotu gibi yarışsın Alonso ile. Tabi ki olmadı böyle bir şey Alonso rahat rahat geçti Massa’yı. Herkesin olduğu gibi benim de aklıma Ferrari’nin Schumi li dönemleri geldi. Rubins az çekmedi bu emirlerden. Bi özeleştiri yapmadan da edemeyeceğim Schumi Rubins’i takım emirleri ile geçerken sevinmiyor değildim. Takım emirleri ile ilgili bir yazı yazacağım bu hafta orda uzun ve daha geniş açıdan anlatacağım yeni olayı ve geçmiştekileri.



Vettel’in birinci sırada başladığı yarışı üçüncü sırada bitirmesine gelince memnuniyetsizliği her halinden belliydi. Normal bi durum tabi ki. En hızlı arabaları kullanmalarına rağmen ne takımlarda ne de pilotlarda birinci olamıyorlar. Dün yine Weber, Vettel, Red Bull üçgenindeki olayların aslında göründüğü gibi olmadığından bahsetti. Ama şu bir gerçek ki Vettel’in istikrarlı bir gidişi var kaza yapmadıkları durumlarda tabiî ki.



Yarıştan Kısa Notlar:

En hızlı tur zamanları aşık atışması gibiydi. Podyuma çıkan pilotlar arasındaki bu çekişme, pek geçiş imkanı olmayan bu piste heyecan veren bir unsurdu.

5 pilota ev sahipliği yapan bu piste Alman pilotların yüzü gülmedi.

En hızlı turu Vettel 1:15.824 ile gerçekleştirdi.

52. tur uzun zaman konuşulacak emrin yerine getirildiği tur oldu.

Ferrari’nin hiç çaktırmadan verdiği mesaj da bu başlık altında olmalı idi. (Alonso senden daha hızlı. Anladığını onaylayabilir misin? ) ("Fernando is faster than you. Can you confirm you understood that message?")

Neyse fazla uzatmayacağım bu yazıyı ama şunu da söylemeden edemeyeceğim yıllar yılı Almanya da hep konuşulan kırmızılar bu sene de konuşulmaya devam etti öyle ya da böyle…

Bu arada Ozan kusura bakma :)

Helal Olsun!

Gerçekten müthiş bir transfer gerçekleştirdi Beşiktaş. Guti'nin göstereceği performansla Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük 5 transferi arasına bile girebilir bu hamle. Eğer Q7 yine su kaynatmazsa Guti ona bir türlü yapamadığı patlamayı yaptırır. Kıskanmadım da değil hani. Beşiktaş camiasına hayırlı uğurlu olsun, transferi gerçekleştirenlere de helal olsun. Üstelik 2 yıllık, yılda 2.7m€ da gayet iyi bir anlaşma..

Bir Tolga Seyhan Vardı Sahi!


"25'inden sonra meşhur olan futbolcu bu kadar olur işte" versiyonunun başarılı örneklerinden Tolga Seyhan (bir diğer örneği için: İlhan Mansız) memleketinin takımı Giresunspor'a transfer olmuş.

Ziya Doğan'ın tuttuğu futbolcuları gittiği takımlara da peşinden götürmesi huyundan faydalanarak Trabzonspor'a gelmiş, orada da gösterdiği iyi (gerçekten iyi oynadı Sezar'ın hakkı Sezar'a) performansla biraz da yokluktan faydalanarak milli takıma yükselmişti. Derken Lucescu'nun dikkatini çekmiş olacak Shakhtar Donetsk'e transfer oldu. İşte orada tırtladı ve Lucescu'nun "ne bok yedim lan ben" tepkisiyle kadroya girememeye başladı. Derken eski günlerin hatrına Galatasaray ve yeniden Trabzonspor'a gelmişliği, onların ağzına etmişliği de vardır.

Neyse biraz seyyahlık yaptıktan sonra en sonunda süper lige veda etti Tolga Seyhan. Artık memleketinin takımı olduğu için mi, Sinan Engin'in hatrı(!) için mi Giresun'a imza attı bilemem, hayırlı uğurlu olsun.

25 Temmuz 2010 Pazar

Alışamadıklarımız! #5 [Oktay Derelioğlu - Fenerbahçe]


Henüz 24 yaşında, yani birçok futbolcunun hala tecrübesiz görüldüğü yaşta üç defa tarihe geçmişti Oktay Derelioğlu. Beşiktaş formasıyla Avrupa kupalarında 14 gole ulaşmış (ki hala kara kartalların Avrupa'daki en golü futbolcusudur), milli takımda San Marino'ya bir maçta 4 gol birden atarak Zeki Rıza Sporel'in rekorunu egale etmiş (Hakan Şükür daha sonra yakalıyordu bu başarıyı), ve yine milli takımdaki unutulmaz Belçika golünü atarak 90'ların en güzel golüne imza atmıştır. Henüz 24 yaşında bütün bunları yaşamışken, 33 yaşında Yılmaz Vural'ın futbolcu versiyonu haline gelerek ilginç bir biyografiye sahip olmuştur Oktay!

Futbola Karagümrükspor altyapısında merhaba demiş ve 14 yaşında A takımla maçlara çıkmaya başlamıştır. 1992 yılında, 17 yaşında Trabzonspor'a transfer olmuş; orada dayak yiyerek apar topar Beşiktaş'a kaçmıştır. Dayağın sebebi net değildir; kaleci Victor'un karısına sarkıntılık etmesi veya henüz 17 yaşında bordo mavililerin efsaneleriyle girdiği forma rekabeti arasında gider gelir bu sebep. Daha sonraki vukuatlarını göz önüne alırsak ilk sebebin daha uygun olacağını söyleyebiliriz. Oktay ise bu ayrılık için Trabzon'a alışamamasını söyler..

Genç futbolcunun sonraki durağı Beşiktaş olur. 18 yaşında siyah beyazlıların efsane kadrosuna katılır süper yetenek ve kariyerinin en parlak dönemlerinin başlangıcına adım atmış olur. Beşiktaş'ta gösterdiği performansla milli takıma kadar yükselir. Sergen'le birlikte takımın iki genç yıldızıdır, Sergen'e "kepçe" diye hitap etmesi de ayrı bir hoştur, manşetlere konu falan da olmuştur. 21 yaşında San Marino'ya 4 tane sallar, 22 yaşında da Belçika'yı ipe dizer. Beş ayrı futbolcuya yedi tane çalım atarak kaydettiği gol, 80'lerde Maradona'nın, 2000'lerde de Messi'nin üstlendiği misyonun 90'lardaki temsilcisidir. Yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi bu gol 90'ların en güzel golü seçilmiştir.

1997 yılında eşinin intihar etmesi sıkıntılı günlerin başlangıcı olmuştur Oktay'ın. Beşiktaş'ta kamptayken aldığı haber sonrası takım otobüsünün önünde Ertuğrul Sağlam'a sarılıp ağlarken ki görüntüleri hala hafızalardadır. Henüz 22 yaşında böylesine bir acıyı kaldırmak kolay değildir. Oktay için de kolay olmamıştır ve kariyerinde inişli çıkışlı günlere merhaba demiştir.

1999 yılında Karagümrük'ten beri takım arkadaşı olan Serdar Topraktepe'nin nişanlısını ayartıp evlenmesi büyük olay yaratmıştır. Serdar'la karşılıklı mafya dizilerini andıran basın toplantıları ikisinin de Beşiktaş'tan gönderilmesine sebep olmuştur. Daha sonra tekrar Beşiktaş'a dönüp yüzüncü yıl kadrosunda kendisine yer bulabilecek Serdar'ın adresi Kocaelispor, bir daha asla siyah beyazlı formayı sırtına geçiremeyecek Oktay'ın adresi de Sergen ve Alpay'ı da transfer eden Siirt Jet-Pa olmuştur. Oktay; Alpay ve Sergen'in aksine Siirt forması ile maça çıkarken dört maçta iki de gol atmıştır. Ancak bunun böyle olmayacağını anlamış olacak ki aynı sene Gaziantepspor'a imza atmıştır. Antep'te de 23 maçta 12 gol atarak fena olmayan bir performans sergileyip EURO 2000 kadrosunda kendisine yer bulmuştur.

Turnuvadan sonra kendisi de Arif, Tayfun ve Fatih Akyel'le birlikte pasaportuna İspanya vizesi yapıştırmıştır. Las Palmas takımının Türk basınında yer alma sebebi olmuştur Oktay. 10 maçta 8 gol gibi müthiş bir performans göstermesine rağmen parayı sorun ederek Trabzonspor'a kaçmıştır. İkinci Trabzon döneminde de oynadığı her iki maçta bir gol atma istatistiğini yakalamasına rağmen hiçbir maçta 90 dakikayı çıkaramaması da artık eski Oktay olmadığını göstermektedir.

2001-02 sezonunun başında şampiyon Fenerbahçe'ye transfer olur Oktay. Milli takımdan da kendisini tanıyan, yeteneklerine güvenen Mustafa Denizli'nin takımında oynamak; kariyerinde tekrar yükselişe geçmek için büyük şanstır ve henüz sadece 26 yaşındadır! Ama olmayınca olmaz işte. Oktay oldukça kötü bir performans gösterir, Denizli'den sonra gelen Lorant'ın da gözüne giremez. Bir sezon sonra süresiz kadro dışı bırakılarak dimağlarda hiçbir iz bırakmadan Fenerbahçe macerasına nokta koymak zorunda kalır.

Daha sonra tamamen seyyah günleri başlar 90'ların genç yıldızının. Samsunspor, FC Nürnberg, A.Sebat, Hazar Lankaran, Sakaryaspor, Diyarbakırspor, İstanbulspor ve Yalovaspor'da forma giyer. Gerçi Rasim Kara'nın teknik direktörlüğünü yaptığı Azerbaycan takımı Hazar Lankaran'da müthiş bir performans sergiler. 34 maçta 35 gol atarak gol kralı olur ve Azerbaycan'da yılın futbolcusu seçilir; ama Türkiye'ye geri döndüğünde onu artık sadece ikinci lig takımları ister. Birkaç saçma sapan transfer gerçekleştirdikten sonra doğru dürüst gol bile atamadığı, hatta maç bile yapmadığı sezonları geride bırakarak vefa borcunu ödemek adına yetiştiği klübe, Karagümrükspor'a geri döner. Burada da birkaç maç oynadıktan sonra futbolu bırakma kararı alır. 16 Ağustos 2008'de yıllar sonra İnönü Stadyum'unda taraftarının önüne çıkarak Beşiktaş - Hazar Lankaran jübile maçıyla aktif futbolculuk kariyerini noktalar.

Oktay Derelioğlu, Arif Erdem'le beraber Hakan Şükür'le anlaşabilen tek forvet olmuştur. Kendisini Arif ve Hakan'dan ayıran süper yetenekleri sayesinde efsane olabilecekken henüz 24 yaşında unutulmaya yüz tutmuştur. Oktay'la ilgili bu kadar anıyı sadece 24 yaşından önce yaptıklarından hatırlamamız ne kadar acı değil mi? Üstelik şu anda ülkenin süper yeteneği olarak gösterilen Arda Turan'ın bu sezon sonunda 24 yaşında olacağını da göz önünde bulundurursak Oktay Derelioğlu'nun büyüklüğünü, yeteneklerini daha iyi anlarız galiba.

"Beni Beşiktaş'lı Oktay olarak hatırlayın" demesine rağmen lig tv'de birkaç maç Fenerbahçe yorumculuğu yapması ilginçtir. İşte bu adam şu anda Hazar Lankaran klübünde genel menajerlik yapıyor ve mutlaka süper ligde bir takımın teknik direktörlüğünü yapıp futbolcuyken yakalayamadığı başarıları yakalayacağını söylüyor..

Ya Samimiyet Sizsiniz Ya da Samimiyetsizsiniz!



GFB üyelerinin Başbakan R.Tayyip Erdoğan'a verdikleri desteği görmüşsünüzdür hepiniz. Görmediyseniz haberin linki burda. Haberin üzerinden 1 hafta geçti ama son tepkileri görene kadar beklemek istedim. Haber çok az yerde çıkmasına rağmen GFB özür diledi resmi sitesinden ve konu kapandı. Az önce CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek oraya gelen GFB'lileri Recep Tayyip Erdoğan'ın getirttiğini ve bağırttığını söyledi. Ayrıca çArşı grubunun kendilerine destek verdiğini de söyledi Berhan Şimşek.



Bu iki grup arasında ilk siyasi atışma değildi. Daha önce de "Adam gibi adam R.Tayyip Erdoğan." pankartı açan Fenerbahçe taraftarına "Tek adam Mustafa Kemal." pankartıyla güzel bir ayar vermişti Beşiktaş taraftarı. Zamanında aynı Fenerbahçe taraftarı Mesut Yılmaz'a da "Sandıkta görüşürüz Mesut Bey." pankartı açmıştı ki demek ki düşünceleri "Bizden olsa da kim olursa olsun."


Beşiktaş taraftarı verdiği sosyal mesajlarla bilinir ve genelde de "solcu" olarak tanıtırlar kendilerini. Fakat bu pankart samimiyetlerine gölge düşürdü.

Yani GFB'ye sallarken dönüp kendisine bakmayan Beşiktaş taraftarının GFB'den farkı yoktur ki GFB en azından özür dilemeyi bilmiştir. Bütün bunlar olurken Galatasaray taraftarı ne yapıyor? Stada giden, pankartlar açan taraftarın siyasi düşüncelerini bilemiyoruz çünkü siyasi pankartlar açmıyorlar fakat genel olarak bilinen uA'nın milliyetçi, ulusalcı bir tutum takındığı. Pankart açmadıkları için haklarında bir şey söyleyemem ama 2 sezon önce oynanan ve 2-3 kaybedilen Galatasaray-Hamburg maçında R.Tayyip Erdoğan'a yapılan protestonun bir örneğinin daha olmadığını söyleyebilirim. Hiçbir taraftar grubunun yapmaya cesaret edemeyeceği şeyi yaptılar ve genelde uA'nın yaptıklarını gündeme taşımayan ulusal basın bu sefer taşımak zorunda kaldı.

Shumpert Galatasaray C.C'de / Pigme Pino




Hiç ihtimal vermiyordum ama gerçekleşmiş gerçekten galiba. Preston Shumpert'ı Efes Pilsen serbest bıraktığında Galatasaray, Beşiktaş ve Türk Telekom ilgileniyor deniyordu ama ben bizimkilerin paraya kıymayacağını düşünüyordum ki FCN Blog'da gördüğüm haber beni çok heyecanlandırdı. FCN özellikle bu sene kesinleşmeden transfer haberlerini vermiyor ve "resmen" demiyor haberlere. Bu haberde "resmen" lafı geçmiş ve transfer bitmiş diyebiliriz artık.

Oktay Mahmuti'nin istediği yere çok önemli bir transfer yapıldı, Oktay Hoca da çok memnundur sanırım. Ömer Aşık denerek adrenalinimize tavan yaptırmıştı basının birkaç üyesi ama yalan olduğu ortaya çıktı, hiç görüşülmemiş bile. En azından Ömer Aşık ve menajeri öyle diyor. Preston Shumpert 3 ve 4'ü çok rahat oynar,zorlarsa 5 bile oynayabilir ligimizde ki gerek kalacağını düşünmüyorum ben. Beşiktaş ve Efes Pilsen'den sonra bize de çok yararlı olacaktır. Hoşgelmişsin güzel adam Shumpert ama hala Jasaitis tarzı bir oyuncu lazım.

Haberin Kaynağı : http://fossacimbom.blogspot.com/2010/07/2010-2011-preston-shumpert.html



Basketboldan haber vermişken bu resmi eklemeden olmazdı. Yeni transferimiz Juan Pablo Pino havaalanında milli basketbolcularımız Kerem Gönlüm ve Fatih Solak ile karşılaşmış. Ortaya bu komik görüntü çıkmış. Pino kısa ama görüntüde görüldüğü gibi Pigme değil, adam böyle göründüğünü bilseydi kaçarak uzaklaşırdı heralde ortamdan. Pino kısa değil kardeşim, siz çok uzunsunuz :D 

Related Posts with Thumbnails