Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Yürüyedur Serdar!



Galatasaray'ın yerli transferlerine çoğu kişi burun kıvırdı,hatta kaale bile alınmadı ki çoğu kişi Cana gelince Galatasaray ilk transferini yapmış gibi davrandı. Halbuki 5 yerli transfer vardı ve bunların içinde Arda Turan'ın "benden daha yetenekli" dediği Serdar Özkan da vardı. Kimse sallamadı bu transferi, hatta duyanların çoğu yönetime tepki gösterdi. Serdar daha Galatasaray formasıyla resmi bir maça çıkmadan insanların önyargısından nasibini aldı.

Benim etrafımdan duyduğum ilk tepkileri sıralamam gerekirse ; 

*Alemci,işe yaramaz.
*Arda'nın torpiliyle geldi, bakalım Arda'nın torpiliyle takımda ne kadar süre alacak.
*Sigara, alkol, karı-kız, kumar, at yarışı. Ne ararsan var bunda.
*2. Gökhan Zan vakası.
*Devre arasında kovulur.

Ben Serdar Özkan'ın çok başarılı olacağını düşünüyorum, hatta Keita'yı unutturacaktır bizlere. Sağ tarafta Pino'yla değişmeli oynarlar ve çoğu zaman Pino'dan daha faydalı olacaktır. Sabri gibi bir kıt yetenekliyi bile bu hale getiren Rijkaard, Serdar gibi saf yeteneğe sahip bir oyuncudan maksimum düzeyde faydalanacaktır! Yürüyedur Serdar...


Kocaelispor'un Efsane Kadrosu [1992 - 93 Sezonu Yazı Dizisi]

Yazı dizimizin üçüncü ayağında Kocaelispor'un efsane kadrosunu inceledik. O dönemde futbolu yakından takip edenler; pozitif futbol oynayan, sürekli golü düşünen, izleyene zevk veren bu takımı hala hasretle anlatırlar..

O zamanın genç ve gelecek vaad eden hocası Güvenç Kurtar, üçüncü ligden aldığı Kocaeli takımını iki senede birinci lige çıkartmış, birinci ligdeki ilk sezonunda da ilk yarıyı lider tamamlayarak büyük bir sürpriz ve sükse yapmıştı. Bu zaman zarfında bir de ikinci ligde oynarken Fenerbahçe'yi Türkiye kupasından elemişliği vardır. Üstelik 1987 ve 1988'de üst üste iki defa ikinci lige düşerek dünya üzerinde bir ilki gerçekleştirmiş klübü sadece 4 sene sonra bu seviyeye çıkartmak da ayrı bir takdir sebebidir.. Ha o iki sene üst üste küme düşme olayı da ayrı bir başlıktır da neyse..

Kocaelispor birinci lige yükselince aynı kadroya Ali Şen'in destekleriyle yabancı takviyesi yaparak yoluna devam etme kararı aldı, iskelet kardoyla çok oynamadı. Kaleye Fahrettin Ömerovic'i, savunmaya da Kuzmanovski ve Mirkovic (Mert Meriç)'i transfer etti sadece. Alınan bu kararın doğru bir hamle olduğu da ligin ilk maçında anlaşıldı zaten. İzmit İsmetpaşa Stadyum'unda oynanan maçta Kayserispor'u 7-2 mağlup ederken muhteşem üçlüden Saffet Sancaklı hat trick yapıyor, Bülent Uygun ve Ergun Kula da ikişer golle oynuyordu..

Kaleci Fahrettin o sezon çok iyi bir performans sergiledi. Üçüncü haftadaki Gaziantep maçının 75. dakikasında Aykut Okan'dan yediği penaltı golünden sonra tam yedi maç kalesini gole kapattı. Fahrettin'in bu gol orucunu onbirinci haftada başka bir Aykut bitirdi. Fenerbahçe'yi 2-1 mağlup ettikleri karşılaşmanın 67. dakikasında Aykut Kocaman'ın golüne engel olamayınca rekorunu 772 dakikada bırakmak zorunda kaldı.

Takımın diğer yabancıları Mirkovic ve Kuzmanovski de bu başarıda büyük pay sahibiydiler. Mirkovic gösterişsiz futbolu ve tam bir görev adamı olmasıyla her teknik adamın hiç korkmadan kadroya yazdığı, faydalı ama fazlası olmayan istikrarlı futbolcu sınıfındandı. Her maç aynı performansı gösterir, sürpriz yapmazdı. Kuzmanovski ise o sezon çok iyi bir performans göstermişti. Defansın emniyet sibobuydu ve Fahrettin'in bu başarılı performansında onun da rolü çok büyüktü. Ancak bu sibop 1994'te Saftig'le birtikte Galatasaray'a gelince fena halde hava kaçırmaya başladığından Türk futbolunda çoğunlukla Kuzmanovski'nin kazmalığından bahsedilir. Hatta Galatasaray'daki ilk sezonunda TSYD kupası maçında Fenerbahçeli Pingel'e attığı vücut çalımı sonrası Pingel'in ters basıp sakatlanmasını "Pingel bu çalımı gururuna yediremedi kendi kendini sakatladı" diye yorumlayanlar vardır:) Savunma hattından bahsetmişken müthiş fiziğiyle rakiplere gözdağı veren Osman'ı da unutmamak lazım tabi..

Orta sahada Tuncay ve sonraları ismi 'türbülent' olarak değişecek Asker Bülent performanslarıyla parmak ısırtıyorlardı. Özellikle genç Bülent pas alışverişleri, topu dağıtması, Türk futbolunda o döneme kadar pek yaygın olmayan çapraz koşuları ile Kocaeli takımının en göze batan oyuncusuydu. Al yanaklarıyla dikkat çeken Yalçın da savunmaya yönelik futboluyla sezonun formda oyuncularındandı. Bir de Güvenç hocanın gittiği diğer takımlara da götürdüğü Sefer var ki ondaki hikmeti anlamış değilim hala..

Forvette ise Saffet Sancaklı ve Ergun Kula takımın gol yükünü çekiyorlardı. O sene öyle bir performans gösterdiler ki takımın attığı 56 golün 35'i bu ikisinin imzasını taşıyordu. Bunlara bir de Bülent Uygun'un yedi golünü ekleyince 56'da 42 ile muhteşem üçlü sıfatını neden aldıkları ortaya çıkıyordu. Tabi bir de sakallarıyla ünlü Faruk Yiğit de vardı bu takımda. Ancak o sezon birçok maçta ilk onbir başlamasına rağmen performansı bu üçlününkinin yanına yaklaşamadı Faruk'un. Yine de daha sonra bu takımdaki birçok futbolcu gibi onun da yolu Fenerbahçe'den geçti..

İlk yarıdaki 14 maçta 10 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyeti vardı körfez ekibinin. Üstelik bu maçların sekizini gol yemeden tamamlamışlardı. Bu ondört maçtan sonra ligin devre arası geldiğinde Ali Sami Yen Stad'ında Galatasaray'la erteleme maçı oynayacaktı yeşil siyahlılar. Bu karşılaşmaya çıkarken Kocaelispor'un 32, Galatasaray'ın ise 30 puanı vardı. Maçı kaybetmemeleri halinde ilk yarıyı lider tamamlayıp lig tarihine geçeceklerdi. Güvenç Kurtar'ın genç ama yetenekli takımı için çok önemli bir maçtı bu. İşte böyle bir atmosferde oynanacaktı karşılaşma. Federasyonun maçtan iki hafta önce Galatasaray'ın Dynamo Dresden'den transfer ettiği Gütschow'un bu maçta oynamasına izin vermemesi Kocaelispor için büyük bir avantajdı. Saffet Sancaklı ve Uğur Tütüneker'in karşılıklı golleriyle maç 1-1 sona erdi. Deplasmanda alınan bu beraberlik aynı zamanda yeşil siyahlı bu genç kadro için tarihe geçme anlamı taşıyordu!!

Başkan Sefa Sirmen de dahil artık memlekette 'şampiyonluk' sözcüğü kullanılmaya başlanmıştı. Teknik ekip ve futbolcular da şampiyonluk hedefini benimsemişlerdi. Ancak ne var ki Kocaelispor başarılı jenerasyonuna rağmen bu hedefine ulaşamadı. Sezonu şampiyon Galatasaray'ın yedi puan gerisinde dördüncü olarak tamamladılar. Bu durumun oluşmasında başta Asker Bülent olmak üzere futbolcuların İstanbul takımları tarafından akıllarının çelinmesi sebep gösterilir hala. Bülent Uygun'un bu para düşkünlüğü yıllar sonra teknik direktörlük yaşamında Sivasspor'la şampiyonlar ligine katılıp kariyer yapmak yerine futbolcuları pazarlayıp takımı dağıtmayı tercih etmesine neden olacaktır.

Kocaelispor'un 1992-93 sezonu kadrosundan Saffet önce Galatasaray'a sonra Fenerbahçe'ye; Bülent, Tuncay, Halil İbrahim, Faruk, Mirkovic Fenerbahçe'ye transfer olmuştur. Kuzmanovski de Kocaelispor'un daha sonra Cihan, Volkan ve Orhan'la devam edecek kazıklarının birincisi olarak Galatasaray'a transfer olmuştur. Kaleci Fahrettin'in oyuncu olarak üç büyüklere yolu düşmese de 1996 yılında Uzanlar'la büyük sükse yapan İstanbulspor'a transfer olmuştur, şimdi de hoca olarak Fenerbahçe'de Aykut'un yardımcılığını yapmaktadır. Sefa Sirmen, büyük hizmetler verdiği klüp 2003'te küme düşünce ceketini alıp kaçmıştır. Güvenç Kurtar'ın da akibetini hepimiz biliyoruz..


p.s: fotoğraf http://vliegendenederlander.blogspot.com/ adresinden alınmıştır..

Hockenheim’ da Yağmurlu Bir Cuma Günü…


Sezonun ikinci yarısının ilk ayağı Almanya’da başladı. Almanya pistlerinin ikisini de takvimde tutabiliyor. Bir yıl Hockenheim, bir yıl da Nurburgring pistinde gerçekleştirilen yarışlar Schumi’nin etkisi ile neredeyse her zaman yüksek seyirci potansiyeline sahip. Bu sene Hockenheim’de yağmur altında keyifli bir yarış izleyecek gibiyiz.

Sabah gerçekleştirilen ilk antrenman seanslarını Sutil 1.1 saniyelik iyi bir fark ile bitirdi. Öğleden sonraki seansı ise Alonso 0.029 saniye farkla Vettel’in önünde bitirdi.


Rosberg’in kerblerde ön kanadını kırması, Hamilton’un spin atarak lastik bariyerlere çarpması, Vettel ve Schumacher’in pist dışına çıkması antrenman gününden akıllarda kalanlardı.


Islak zemin lastikleri, kuru zemin lastikleri, yağmur, kaza, güvenlik aracı derken, strateji ve risk dengesinin terazideki uyumunu iyi tutturacak olan takımlar öne çıkacak gibi. Antrenman turlarında Ferrari, Redbull ve Mercedes bu ayarı biraz daha iyi tutturmuş gibi göründü.


Michael Schumacher, Nico Rosberg, Sebastian Vettel, Timo Glock ve Adrian Sutil ile birlikte toplam beş Alman pilotun yarışacağı Alman GP’sinde neler olacak merakla beklemekteyim gerçekten. Söylemeden edemeyeceğim sürpriz de beklemiyor değilim. Hadi bakalım sıralama turlarında ne olcak?

Fenerbahçe'nin Yeni Sezon Formaları




















Fenerbahçe 2010-11 sezonunda giyeceği formaları görücüye çıkardı. Çubuklu forma dokuz branşı temsilen dokuz çubuklu yapılmış. İki çubuğu kenarlara koyarak görüntüyü kurtarmışlar. Lacivert forma yerine de "fener güneşi" rengi forma yapılmış, üzerinde güneş şeklinde logo ve güneş ışınları var. Beyaz formada da kanarya kanatları var, oldukça güzel bir tasarım olmuş. Yeşil formayı ise beğenmedim, kaleci formasına benzemiş. Ayrıca yaprak deseni de önce Rüştü'nün giydiği kaleci formasında sonra da 2008-09 sezonundaki lacivert formada kullanılmıştı, orjinal bir tasarım olmamış; aceleye gelmiş gibi duruyor. Hayırlı olsun bakalım..

+18


Muhteşem ikili sonunda buluşuyor. Birinin ak dediğine öbürü illa ki kara diyen Erman Toroğlu-Ahmet Çakar ikilisi Telegol'de beraber programa çıkacakmış.

Artık haftanın üç günü KanalTürk'te spor programı olacakmış. Cumartesi günü Telegol Cumartesi programında Serhat Ulueren, Gökmen Özdenak, Ziya Şengül ve Sinan Engin yer alacakmış. Pazar günü yayınlanacak Telegol Pazar'da ise Ahmet Çakar, Erman Toroğlu, Sinan Engin ve Serhat Ulueren, pazartesi günü yayınlanacak Son Kale programında ise Ahmet Çakar, Erman Toroğlu ve Reha Muhtar yer alacakmış. Pazartesi günkü programda Serhat Ulueren'in yer alıp almayacağı belli değilmiş. Her program ayrı eğlenceli geçecektir ama Ahmet Çakar'la Erman Toroğlu'nun karşı karşıya geldiği programlar ekstra olacaktır,+18 logosuyla izleyebiliriz programı!

Serhat Ulueren gibi bir provakatör varken bu ikiliden çok malzeme çıkacağı gün gibi ortada zaten ama nasıl olaylar çıkacağını merak ediyorum ben. Biri penaltının babası derken, diğeri oyuncuya emek hırsızı diyecek. Biri kırmızının daniskası derken diğeri tam tersini savunacak hem de insani ölçülerde itirazlar olmayacaktır.

Kavgası bol, şamatası bol, olayı çok bol günler bizi bekliyor. 2010-11 sezonunun yıldızı Arda da olabilir, Alex de, Q7 de, Asker Bülent de. Ama şu çok açık ki televizyonun yıldızı bu iki "marka değeri düşüren adam"dan biri olacaktır. Ama Türkiye bu dev düelloya hazır mı bilemiyorum :)

23 Temmuz 2010 Cuma

Yaşasın Seferoğulları


Basında sevdiğim adam sayısı bir elin parmaklarını geçmez zaten ama herkesten de öyle körü körüne nefret etmem. Bu Erhan Telli isimli afedersiniz kıl kuyruktan nefret ediyorum, Nihat Doğan'dan bile kıl yahu adam. Bir süredir sesi çıkmıyordu, ya da ben duymuyordum ta ki bugüne kadar.

NTVSpor sırayla her takımın kampına bağlandı bugün, o kampın muhabirlerinden son haberleri, kampın nasıl geçtiğini falan dinlediler. Hakan Gündoğar çıktı Beşiktaş'ı anlattı. Bir övdü, bir övdü sanarsınız Dünya Şampiyonu İspanya'nın kampından bildiriyor. Q7 ile başladı, Schuster, Deli İbo falan methiyeler düzdü de düzdü. Sonra bizim Tellioğullarından Erhan çıktı, onun anlattıklarını anlatacam az sonra. En son Aykut Yıldırım çıktı, o da Fenerbahçe ve Aykut Kocaman'ı övdü, sadece Emre olayını anlattı ki kampın tek eksiği, aksiliği buymuş. 5-2'lik Köln maçını bile üstünkörü geçti. Anladık ki diğer 2 büyüğümüzün sorunu ya hiç yok, ya da çok az.

Telli Erhan neler anlattı, anlatalım lisan-ı münasiple şimdi. Önce Rijkaard'a salladı, antremanları basına kapatıyormuş, taraftara ulaştırmaları gereken haberleri ulaştıramıyorlarmış. Sanki Rijkaard'ın böyle bir mecburiyeti varmış gibi ya da antremanlar açılınca doğru haber yapıyormuş gibi konuşuyor kıl kuyruk. Zaten üzerine oturduğun uzuvundan sallıyorsun haberleri, antremanı boşver sen.

Sonra geciken transferlerden dem vurdu. Cana transferinin yanlışlığını anlattı, Mehmet Topal'ı satıp aynı paraya Cana'yı almak salaklık demeye getirdi resmen hadsiz. Yanında duran Özgür Buzbaş da demiyor ki "ulan hiç mi duymadın açıklamaları, Topal kendi gitmek istedi yönetim satmadı." Bu adam ulusal basında çalışıyor ve bu kadar aleni bir haberden haberi yok, gerçi olsa da pek umrunda olmazdı çünkü o zaman Galatasaray'a sallayamazdı. Ayrıca sen kimsin ki 3 gün önce gelen Cana'yı eleştiriyorsun! Adam fizik olarak hazır değil henüz, azıcık beynin olsa anlarsın ama hem beynin yok hem işine gelmiyor! Cana oynamaya başlayınca utanmayacağını biliyorum o yüzden sormuyorum.

Son bombası da Galatasaray rakiplerinden çok gerideymiş, hiç hazır değilmiş takım. Takım tek yabancıyla oynuyor bunu da mı görmüyorsun be adam ki bu yabancı da geleli bir hafta olmuş. Ayrıca biz de biliyoruz hazır olmadığımızı, transferlerin geciktiğini ama bu takım para sıçmıyor, diğerleri gibi başkanın cebinden çıkan parayla transfer yapmıyor.

Erhan Telli denen adama hala gazetecilik yaptıran Fatih Altaylı'nın ne yapmaya çalıştığını, Adnan Polat'ı liseli olmadığından koltuğundan indirmek istediğini Aceto ve birkaç blogger daha yazmıştı. Niyetleri buyken ve bu kadar aleni yaparken Adnan Polat ve yönetim neden bunlara karşı yaptırım uygulamaz, neden bu yılanların başını ezmez! Vardır elbet bunun da bizim bilmediğimiz bir nedeni, her şey tiyatro oyunu değil mi zaten bu memlekette!?

Tellioğullarından Erhan'ı döven İbrahim Yazıcı'ya kızmıştı herkes ama adam haksız değil bence, hatta çoğu Galatasaray taraftarı da bana katılıyordur eminim. Yiğit Şardan da yakalasa ya şunu tenhada! Ve son olarak YAŞASIN SEFEROĞULLARI :)

22 Temmuz 2010 Perşembe

Guiza'yı Alana Kütahya'da Arsa!


Fenerbahçe taraftarının Daniel Guiza'dan ne kadar bıktığını anlamamıza fazlasıyla yetecek bir haber düştü bugün ajanslara. Kütahyalı bir öğretmen Guiza'yı alacak olan kulübe 12000 metrekarelik arsasını hibe edeceğini bildirmiş. Yalnız tek bir şartı var, sevmediği bir kulüp varmış (muhtemelen Galatasaray) o alırsa hibeden vazgeçecekmiş. Haberin linki burada.

Gerçekten iyice komik olmaya başladılar. Hangi Fenerbahçe forumuna baksam Guiza'ya edilen küfürler, beddualar, hakaretler. Guiza Fenerbahçe'ye zorla mı geldi? Adam beni almazsanız çocuğumu keserim falan mı dedi de aldı Aziz Yıldırım? Hadi diyelim öyle oldu, yılda 3,5 milyon eurodan 4 yıllık sözleşmeyi zorla mı imzalattı size? Ya da City istediğinde siz sattınız bu adam gitmem mi dedi? Bu soruların hepsinin cevabı tereddütsüz HAYIR değil mi? E ne diye sövüyorsunuz adama?

Ayrıca biz Samandağ İdman Yurdu olarak Guiza'ya talibiz. Forvete ihtiyacımız yok aslında ama rotasyonda iş yapar. Hem işin ucunda Kütahya'da 12000 metrekarelik arsa var, veririz Fenerbahçe'ye 5 milyon euro,Guiza'ya da 500 TL+sigorta+full akbil. Bundan iyisi Şam'da kayısı :)

İyi,Kötü,Güzel,Çirkin

Sözde Dostluk Maçı


 Maçı barda alkol ve muhabbet eşliğinde izlediğim için çok kapsamlı şeyler yazamayacağım ama gördüklerimden çıkardığım bir şey varsa o da rezil olduğumuzdur, bir kere daha. Sizin neyinize ulan dostluk maçı? Gelin burda annemizin evinde edin kavganızı, kol kırılsın yen içinde kalsın. Neymiş, Almanya'da gurbetçilerimiz için dostluk maçıymış! O meşale yakanlar, sahaya girenler falan hakediyor mu bunu? Tabi ki ben de isterim memleketinin takımını, tuttuğu takımı aradaki mesafeler nedeniyle izleyemeyenlerin yılda bir de olsa izlemesini ama önce adam gibi maç izlemeyi bilecek. Aynı adam B.Münih-B.Dortmund maçını falan izlerken bu bokları yiyebiliyor mu?

Kimin yendiği kimin yenildiği tabi ki önemli ama ben Rijkaard'ın gençlerle, az forma şansı bulacak olanlarla çıkıp rakibine bu maçın da kendisi için sıradan bir hazırlık maçı olduğunu belli etmesini diliyor ve düşünüyordum. Lakin Rijkaard 1-2 kişi hariç as kadroyla sahaya çıktı ve önemli bir mesajı verme fırsatını kaçırdı. Galatasaray yine her zamanki gibi istekli ve baskılı başladı, bu da maçın başında biz Galatasaraylılara korkmamız gerektiğini gösterdi yine. Çünkü uzun zamandır iyi oynamamıza rağmen kaybediyorduk ve dostluk, hazırlık maçı da olsa Fenerbahçe'ye yenilmek kötüdür.

Fenerbahçe 10 kişi kalmasına rağmen Baroni bir daha atamayacağı bir çalım attı Sarp'a ve 10 yılda bir verebileceği bir ara pasla Andre Santos'u pozisyona soktu. Santos pozisyonu zora sokmasına rağmen Ufuk Ceylan ve Ali Turan'ın hantallığından faydalanıp golü attı. Şimdi hangisine kızalım, hangi birisine! En çok Sarp'a sinirlendim ki geçen seneki ilk Atletico Madrid maçından beridir bitik bir halde ve düzeltmek için hiçbir şey yapmıyor, hala takımda olması geçen seneki 15 maçının hatrınadır. Ufuk Ceylan da kendisine güvenen bu kadar Galatasaraylı'nın güvenini zedeledi, çalışmalı ve tekrardan güvenimizi kazanmalı. Söylenilenlere bakılırsa zor olacak bu ama yine de bir şansı hakediyor çünkü çok genç. Umuyoruz ki barlardan çıkıp sahada konuşmaya başlar.

Selçuk Şahin kendi kuyusunu kazdı resmen. Galatasaray maçı oynanıyor, bir gol atıp en az 3 yıl daha takımda kalma şansı var ve kendisi gidip hakeme çelme takıyor. Bünyamin, Selçuk falan olsa bir şey demezdi de Alman hakeme çatınca yedi kırmızıyı. Hangi mantıkla, hangi psikolojiyle yaptı bilmiyorum ama yaptığı şey mallığın daniskasıdır. Kaptanı küçük Emre'den öğrenmiş olmalı böyle pislikleri, ya da savunmadaki kuyu kazıcıdan. Ama onlar akıllı Selçuk senin gibi mal değiller, çaktırmadan yapıyor onlar. Hakemi takdir ettim de neden direk kırmızı kart göstermediğini merak ediyorum. Ayhan'ın Alex'e yaptığı faul sonrası sahada dostluğun gereklilikleri tam olarak yerine geldi. Bilica geldi küfür etti, Arda-Sabri A.Ş gelip olay çıkardı, Stoch bir pozisyon sonra gelip Arda'ya tekme attı falan. Biliyorduk bizim dostluk maçımızın ancak böyle olabileceğini de Lugano,küçük Emre, Emre Aşık, genç Semih falan yoktu keyfi çıkmadı kavgaların.

Sonuç olarak hepimiz kaybettik, Alman Federasyonu ve Mönchen Gladbach kulübünün misafirperverliğine yine en boktan cevabımızı verdik. Federasyonun gönderdiği hakeme çelme taktık, hakkında konuştuk. Stadını tahsis eden takımın stadına zarar verdik, meşalelerimizi yaktık yine. Saha içinde de kavga ederek gösterdik tüm dünyaya yüzümüzü. 3-5 kuruş para kazandı kulüplerimiz, çok mutlulardır şimdi!

Maçın İyi ve Güzelleri : Santos'un golü, Serdar Özkan'ın oyunu, Arda'nın oyunu ve frikikleri, Stoch'un çalışkanlığı

Maçın Kötü ve Çirkinleri : Selçuk ve çelmesi, Bilica ve pislikleri, Ayhan ve gereksiz siniri, Sabri ve Arda'nın küfürleri, stada giren ve meşale yakan Fenerbahçe taraftarları

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Somon Formadan İlk Kareler!


Sonunda beklenen somon rengi formanın ilk fotoğrafları yayınlandı. Yapılış amacının aksine Palermo formasına değil de Barcelona'nın geçen sezon giydiği deplasman formalarına daha çok benzemiş. Palermo'nun giydiği somondan birkaç ton daha koyu bir renk kullanılmış ve bence güzel olmuş. Dizayn olarak geçen seneki mor formanın kopyası gibi. Morların yerine somon, beyaz çizgilerin yerine de siyah çizgiler kullanılmış. Formayı yakından görmediğim için ufak detayları da mor formanınkine benziyor mu diye yorum yapamayacağım; ama ilk fırsatta görmeye gideceğim :)
Siyah şort ve siyah çoraplar da güzel olmuş. Sonuç olarak ben beğendim, şimdi de aslan motifli krem rengi formayı bekliyorum. O da birkaç güne yayınlanır biz de buradan paylaşırız..

Bırak O Mikrofonu!


Saffet Sancaklı: Dia'yı dünya kupasında da seyrettik hızlı ve teknik bir futbolcu...

Senegal dünya kupasına katıldı da bizim mi haberimiz yok!

20 Temmuz 2010 Salı

Hem Gizli Ajan Hem Gol Makinası Torsten Gütschow [1992 - 93 Sezonu Yazı Dizisi]

1992-93 sezonun devre arasında Feldkamp tarafından Galatasaray'a kazandırıldı Torsten Gütchow. Berlin duvarı yıkılmadan önce Doğu Almanya'da fırtına gibi esen Dynamo Dresden takımında on üç sezon forma giyip 247 maçta 126 gol kaydederek müthiş bir istatistik yakaladı. Duvarın yıkılmasından sonra batı yakasındaki büyük takımlar arasında sıradan bir takıma dönen Dresden'den 1993 Aralık'ında Galatasaray'a imza attı.

Beşiktaş'ın 48 maçlık yenilmezlik serisine son verilen 3-1'lik maçta lisansı yetişmediği için forma giyemedi. Bir hafta sonraki Ankaragücü karşılaşması sarı kırmızılı formayı ilk giydiği maç olurken henüz ilk yarıda iki gol birden atarak taraftarın sevgilisi olmaya aday olduğunu gösterdi. Devre arasında Galatasaray ile o sezon fırtına gibi esen Kocaelispor arasında erteleme maçı oynanacaktı ve Feldkamp'ın genç takımı maçı kazanması halinde ilk yarıyı lider kapatacaktı. Taraftar ilk maçında iki gol atan Gütchow'a çok güveniyordu; ama Federasyon bu maçın erteleme müsabakası olduğu gerekçesiyle Doğu Alman futbolcunun forma giymesine izin vermedi. 1-1 sona eren maç, ilk devreyi Kocaelispor'un lider kapatmasını sağladı. Maçtan sonra "Gütchow oynamış olsaydı her şey farklı olurdu" tarzında yorumlar yapıldı.

Hakan Şükür'ün ilk partnerlerinden olan sempatik futbolcu sezonun ikinci devresinde adeta fırtına gibi esti. 15 lig maçında 10 gol, 4 kupa maçında da 2 gol atarak 19 maçta 12 gol gibi müthiş bir oran yakaladı. Falko ve Stumpf'tan sonra Gütchow da ortaya çıkınca taraftar Kalli'nin önünde neredeyse secdeye yattı :)

Kadıköy'de Galatasaray'ın on kişiyle 4-1 kazandığı Fenerbahçe maçında da ilk golü o atmıştır. Maçtan sonra Fenerbahçe taraftarı sahaya inip direkleri tekmelemiş, bir grup taraftar da Dereağzı tesislerini basmıştır. Gütchow da "nereye geldik mına koyiim" düşünceleri arasında gollerine devam etmiş, ligin son haftasında 8-0'lık Ankaragücü maçında hat-trick yaparak Türkiye kariyerine noktayı koymuştur(O maçı da ayrı bir postta inceleyeceğiz).

Gütchow'la ilgili esas ilginç olan olay ise Berlin Duvarı yıkılmadan önce Doğu Almanya istihbarat örgütü STASI için ajanlık yapmasıdır. Gerçi o dönemde Doğu Alman ligindeki futbolcuların büyük bölümünün birbirinden habersiz ajanlık yaptığı söylenir; ama Gütchow'un bu durumu kendi ağzıyla itiraf etmesi mevzunun manşetlere çıkmasını sağlamıştır. Yıllar sonra nedenini anlamadığım bir şekilde bu konunun tekrar Türk basınında gündeme getirildiğini hatırlıyorum. Basının bu tavrının bende Gütchow'la ilgili merak uyandırıp zamanında bir araştırma yapmamı sağlamasından başka bir faydası olmuş mudur bilemem tabi..

Tabiri caizse "rüzgar gibi geçen" bir futbolcuydu Torsten Gütchow! Kısa sürede büyük işler başarıp, kariyerine bir şampiyonluk ekleyip, taraftarın da sevgilisi olup veda eden bu adamı okumak dönemi bilenler için nostaljik bir romantizm yaratacak, bilmeyenler için de ilginç bir bilgi olacaktır diye düşünüyorum. Ne güzel topçumuzdun sen Gütchow Abi...

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Pino Transferi Üzerinden Keita'nın Satılışı


Transferin sessiz takımı olduğu iddia edilen lakin Serdar Özkan,Mehmet Batdal,Musa,Çağlar,Ali Turan,Lorik Cana gibi isimleri renklerine katan, Harry Kewell'ı takımda tutan Galatasaray 7. transferini yaptı. Uzun süredir beklenen haber geldi ve az önce resmi siteden açıklandı Pino'nun Galatasaray'da olduğu.

Juan Pablo Pino öyle muhteşem kariyeri olan süper bir yıldız değil ama en azından bir Stoch kadar oynayacağını düşünüyorum,belki daha da fazlası olacak. Çok kariyerli değil, sakatlık geçirmiş bir oyuncu transfer etti Galatasaray. Kimse ondan çok şey beklemiyor, bu kendisi için büyük avantaj. Yapacağı her şey artı hanesine yazılacak, yapamadığı zaman kimse aldığı parayı ya da verilen bonservisi konuşmayacak. Ama bulacağı şansları değerlendiremezse ve buna rağmen şans bulmaya devam ederse o çok övülen ancak uzun süredir oyuncu çıkaramayan Galatasaray altyapısındaki gençlerin bu kadar şans bulsa harikalar yaratacağı konuşulmaya başlanacak yeniden. Rijkaard bunları öğrendi geçen sene ve buna hazırlıklı.

El Mago'nun en büyük dezavantajı Keita'nın satılmasının yarattığı boşluğu doldurmak üzere getirilmesi. Keita'nın spektatüler oyunu taraftar üzerinde çok etkili oldu. Hatta teknik heyet ve yönetimin eleştirdiği özellikleri bile taraftar tarafından hoşgörüyle karşılandı. Roberto Carlos'a attığı dirsek sonrası kimse Galatasaray'ın yavaş yavaş Fenerbahçe kalesine yaklaştığını ve durumu eşitleyebileceğini konuşmadı. Durum 2-1'di ve her şey olabilirdi. Zaten geride olan takımı 1 kişi eksik bırakarak maçı erken bitirdi Keita. Teknik heyet yedek kulübesine çekerek cezalandırdı Keita'yı ama sakatlıklar nedeniyle tekrar şans buldu. Yönetim de bunun tekrarlanmaması için para ederken sattı Keita'yı ki taraftar olası başarısızlıkta bunu konuşacaktır mutlaka.

El Mago için bu transfer büyük bir şans. Umuyoruz ki güzel futbol oynayarak değerlendirir bunu, hem kendisi hem Galatasaray kazanır. Hoşgeldin El Mago.

Oz Büyücüsü'yle 1 Yıl Daha


Kaldı, kalacak, kalıyor derken sonunda açıklandı Kewell'ın kaldığı. Neill yeni gelmişken Kewell gitmezdi, Keita gibi taraftarın gözdelerinden biri satılmışken Kewell gönderilemezdi. Yönetim alacağı tepkiden de çekindiği için muhtemelen ısrarcı oldu bu transferde ve Kewell da biraz fedakarlık yaparak takımda kaldı.
Keita gönderilene kadar Kewell'ın kalmayacağını düşünüyordum lakin Adnan Polat zeki adamdır, taraftarın tepkisini çekmekten çekinir. Önce bir hamleyle Kewell'a yaşlı ve sakat diyen Haldun Üstünel'i devreden çıkardı ve kendisine daha yakın olan Adnan Sezgin'i getirdi. Keita'yı satmanın tek yolu buydu zira Haldun Üstünel olduğu sürece Kewell getirilemezdi. Düne kadar Keita'nın gönderilmesinden dolayı yönetime sallayanlar "an itibariyle" susmuş, seviniyorlardır.
Aslında lafı çok da uzatmaya gerek yok. Ben de çoğu Galatasaraylı gibi çoktandır bu haberi bekliyordum ve keyfini çıkarıyorum şu an. Geçen sene Lugano maç başı imzalayınca her maç sahada yer almak için çok dikkatli davrandı. Bu sene de Galatasaray yönetimi zor bir işi başararak "yaşlı ve sakat" denilen Kewell'a maç başı sözleşme imzalattı. Kewell her maç sahada kalmak isteyecektir ve başarırsa hem kendisi hem Galatasaray kazanır.
Tabi ki gelecek diğer transferleri bekliyor herkes ama Kewell'ın yönetime kredi sağladığı çok açık. Tekrardan hoşgeldin Daddy Cool, hep bizimle kal, hep gül...

18 Temmuz 2010 Pazar

Leo Franco Üzerinden Galatasaray'ın Kaleci Sorunsalı


Galatasaray taraftarının büyük çoğunluğunun mutlu olacağı bir haber daha geldi ki bu sene kötü haberden daha az alıyoruz iyi haberleri. Leo Franco, La Liga takımlarından Real Zaragoza ile 2 yıllık sözleşme imzalamış. 1,6 milyon euro alıyordu bizden ve Zaragoza 1,2 verdiği için gönderemiyorduk, üstünü bizden istediği yazılıyordu Leo'nun. Bu haberler basında çıkıyordu, resmi bir ağızdan duymuyorduk ki kolpa basını düşününce inanmamız için hiçbir sebep olmadığını düşünüyorum. Şimdi aradaki tüm pürüzler giderilmiş ve Leo Franco La Liga'ya geri dönüyor.

La Liga'da en uzun süre oynayan yabancı kaleci apoleti taşıyan Leo, bu rekoru daha da geliştirmeye gidiyor. Mallorca ve Atletico Madrid maceralarında taraftarlar tarafından sürekli ağır eleştirilerde bulunulan fakat her takımda sözleşmesini bitirene kadar forma giyen Leo'yu biz ilk senenin sonunda gönderiyoruz. Haksız da değiliz aslında ama taraftarların bu adamdan nefret etmesini anlayamıyorum. Aykut'tan fazlası yok diyoruz ama bence tecrübe farkıyla Aykut'tan iyidir bu adam. Aykut hala hangi topa çıkacağını bilemiyor ve çoğu zaman tereddüt yaşıyor. Özellikle geçen yılki Antalyaspor'a 2-1 kaybettiğimiz lig maçında ayyuka çıktı bu hatalar. Ligden kopmuştuk ve çok dikkat çekmedi bu hata ama Rijkaard-Neeskens ikilisinin bir köşeye yazdığını düşünüyorum bu hataları.

Leo Franco gitti tamam ama kaleyi Ufuk-Aykut-Emirhan üçlüsüne vermek doğru mu? Birbirinden daha tecrübesiz bu 3 kaleciyle yola çıkmak güvenli mi, maç başlarken kale emin ellerde diyebilecek miyiz? Ben Taffarel'den sonra hiçbir zaman rahat olamadım şahsen. Mondragon'u hepimiz çok seviyorduk ama PSV maçındaki yaptığı hata unutulabilir mi? Ben şahsen tırsıyordum Mondi kaledeyken dahi, çünkü hata yapabilitesi vardı onun da. Adnan Polat kaleci transferi yapmayacağız dedi ama ben güvenmiyorum bu laflara, neyi yapmayacağız derse biz onu yapıyoruz zira.

Rijkaard-Neeskens ikilisi de kale sorunsalının farkındadır bence ve bir çözüm aranıyordur gizlice. Umarım yine bonservisi elinde ya da ucuz, dandik bir kaleci alınmaz. Takımın gözünü arkada bırakmayacak bir kaleci şart ki zaten bu sene takımın defansif bölgelerine önem verildiğini görüyoruz. Kameni hayalim hala sürüyor, neden alınıp gelinmez ki hazır Dünya Kupası'nda oynamamasının verdiği vitrin düşüklüğü de varken?
Related Posts with Thumbnails