Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Hep Bizimle Kal!



Kewell'dan sonra 2. müjdeyi de aldık yönetimden. Milan Baros 3 yıl daha bizimle. Sözleşmesinin son yılına girerken ayrılma korkusu yaşattı bize ama neyse ki yönetim bu sefer acele davrandı ve 2 yıl daha uzattı sözleşmesini. En az 2012-2013 sezonunun sonuna kadar Baros izleyecez hep beraber ve arkasında bu sene daha da güçlü bir hücum hattı olacağını düşünüyorum.

Milan Baros geldiği günden beri taraftarın sevgilisi olmuş durumda. Ne yaparsa yapsın kızılamayan 2 oyuncudan biridir benim için. Diğeri de tahmin edersiniz ki Harry Kewell. Baros çirkeftir. Penaltı almak, rakibi attırmak, hakemi kandırmak için sahada her şeyi yapar ama dışarda adının karıştığı bir pislik görmedim, ayrıca rakibinin futbol hayatıyla da asla oynamaz. Türkiye ligindeki kasaplara karşı kendini en iyi savunan forvetlerden biridir. Çünkü bizde defans yapmak pislik yapmakla eşit olduğu için onlara aynı şekilde karşılık vermezseniz ne kadar yetenekli olursanız olun hiçbir şey yapamazsınız. Baros eğer biraz pislik olmasaydı Guiza'dan farkı olmazdı. Çünkü ikisi aynı tiptir. Rakibi kovalar, arkaya sızar, mücadelecidir. Baros daha hırslı olması sayesinde Guiza gibi hakaretlere uğramaktan kurtulmuştur, ayrıca arkadaş desteği de önemlidir. Baros geldiği günden beri herkesle iyi anlaşmaya çalıştı ve arkadaşlarına kendini sevdirdi. Zaten Kewell'la önceden oynamışlığı vardı ve arkadaştı. Guiza sevilmiyordu, hala da sevilmiyor. Alex'in Brezilya milliyetçiliği Guiza'yı bu hale getiren en önemli etkendir.

Yerlilerin sözünü dinlediği iki isim ; Arda ve Ayhan. Baros'un onlarla da arası çok iyi. Bi ara Arda'yla tartışmışlardı ama sonradan aralarının düzeldiği anlaşılıyor. Kampta da çok iyi anlaşmışlar. Yerliler ve yabancılar Galatasaray'da iyi anlaşırsa işler iyi gider, ama yerlilerin abileri, sözü dinlenenleri yabancılara cephe alırsa olumsuzluklar çok artar. Çünkü Fenerbahçe'deki disiplin yok Galatasaray'da , Aziz Yıldırım gibi içeriyi susturacak adam yok. Geçen seneki köstebek olaylarından bunu gayet iyi anlayabiliyoruz. Frank Rijkaard'ın bu sene en çok dikkat etmesi gereken olay bu olmalı ve elindeki krediyle buna direkt müdahale etmeli. Huzursuzluğu çıkaran Kaptan Arda bile olsa gözünün yaşına bakılmamalı.

Neyse konu iyice dağılmadan yazıyı bitirelim. Milan Baros Galatasaray'a en uygun forvettir ve kendisi gitmek istemediği ya da formu iyice düşmediği sürece bizimle kalmalıdır. 4-3-3'ün en ucunda oynayacak en uygun adamdır Baros, yaşı gereği gitmesi gerekirse de Altidore tarzı güçlü bir adamla ya Mehmet Batdal tarzı bir isimle yeri doldurulmalı.

İyi ki varsın Milan, hep bizimle kal. Bu taraftar senin sevginden şüphe etmiyor, sen de bizim sevgimizden şüphe etme.

Alışamadıklarımız! #6 [Abdullah Ercan - Galatasaray]


1989 yılında Fenerbahçe'yle idmanlara çıkıp beğenilmedi. 1990'da Trabzonspor'a imzayı attı. Oldukça başarılı sezonlar geçirdi, şampiyonluğa oynadı, son haftalarda kaçırdı, milli takımın bankolarından oldu; kariyerinin en güzel günlerini bordo mavili forma altında geçirdi. Trabzonspor'un efsane futbolcularından biri olmasına ramak kalmıştı ki...

Abdullah Ercan; nam-ı değer "sarışın Türk!" Tarihimizde katıldığımız ilk Avrupa şampiyonası olan Euro 1996'nın tanıtım kitapçığında böyle bahsediyorlardı Abdulah için. "Türk'e benzemeyen Türk" de diyorlardı. Bu gereksiz betimlemenin konumuzla çok alakası yok tabi. Abdullah Ercan bordo mavili forma altında türk futbolunun 90'lı yıllarına damga vuran oyunculardan oldu. Ancak beklenen şampiyonluk bir türlü gelmeyince 1999 - 2000 sezonu başında Ogün'le birlikte bir zamanlar kapısından kovulduğu Fenerbahçe'nin yolunu tuttu.

Fenerbahçe formasıyla 2000-01 sezonunda bir şampiyonluk yaşadı. Hocası da milli takımdan aralarının iyi olduğu Mustafa Denizli'ydi. Ancak Denizli'nin ayrılmasından sonra işler iyi gitmedi Abdullah için. Lorant döneminde ısrarla 3-5-2 oynatılan Fenerbahçe'de bilinen performansının uzağında kaldı; kadro dışı bırakıldı, affedildi,  Elazığspor'la oynanan 3-3 sona eren maçtan sonra tekrar kadro dışı bırakıldı.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu. İkinci kadro dışı kalma olayından sonra Galatasaray'la görüşmeye başladı. Fatih Terim'in "bonservisi elinde kimi bulursanız alın" kahramanlığından faydalanarak 2003-04 sezonu başında Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray kariyeri çok uzun sürmedi Abdullah'ın. Sadece 7 maçta forma giyebildi. 16. haftada Ali Sami Yen'deki Trabzonspor maçında Yattara tarafından döne döne oynatılması Galatasaray'daki son maçı oldu. Galatasaray taraftarı tarafından hiç benimsenmeden takımdan ayrılmak zorunda kaldı. Şimdi Abdullah Galatasaray'da kaç numara giyiyordu desem, eminim cevap verebilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Daha sonra iki sezon da İstanbulspor'da forma giyip Tayfun Korkut gibi sessiz sedasız futbolu bırakmıştır.

Abdullah Ercan Türk futbolunun önemli isimlerindendir. Özellikle Trabzonspor döneminde müthiş performans göstermiştir. Ancak Fenerbahçe'ye zamansız transferi, oradan da yaptığı Galatasaray denemesiyle hiçbir takımda sevgiyle anılacak bir hatıra bırakmamıştır. Ayrıca "Çocukken Beşiktaş'lıydım, dört büyüklerden bir tek Beşiktaş'ta oynamadım" şeklinde bir açıklaması da vardır. Şu anda bilindiği gibi 16 yaş altı milli takımda antrenörlük yapmaktadır, ara sıra bu jenerasyonun kazandığı başarılarla gazetelere manşet olmaktadır hala. Yakın bir gelecekte bir süper lig takımının başına geçmesini beklemekteyim.

Galatasaray'daki forma numarası 22'ydi bu arada :)

Kısmetten Çıkınca Selanik'ten Uça Uça Gelirmiş!


Uefa Avrupa Ligi'nde Galatasaray ve Beşiktaş'ın rakiplerini tanımıyorum. Karpaty Lviv'in hocası idialı açıklamalar yapmış, bu iyi bir şey. Çekinmeden saldıracaklarını gösterir, Galatasaray'ın biraz zorlansa da turu geçeceğine delalettir bu. Beşiktaş'ın rakibi de Finlandiya takımı. İsterse Finlandiya milli takımı gelsin Beşiktaş yine eler. Konuşmaya değer bulmuyorum bu iki takımı, umarım temsilcilerimiz bize sürpriz yaşatmazlar. Trabzonspor'la ilgili fikrimizi de bir önceki postta anlatmıştık zaten..

Gelelim Fenerbahçe'ye. Diyorlar ki Aykut Fenerbahçe'nin evladı, cesur adımlar atıp köklü değişiklikler yapıyor, zaman lazım. Hiç katılmıyorum, o yönde bir kıpırdama dahi göremiyorum. Ama farz edelim ki öyle, o zaman bu Aykut çok şanssız adam kardeşim. Takımda köklü değişiklikler yapacağın vakitte sen git eşleşebileceğin en zor rakiplerden biriyle eşleş, nasıl yapacak şimdi bu adam köklü değişiklik? Olası bir kötü sonuçta gitti oyuncuların bütün özgüveni, gitti taraftar desteği..

PAOK geçen sezon güzel futbol oynayarak Yunan ligini ikinci bitirdi. Şampiyon olamamasının tek sebebi Panathinaikos'un Yunan standartlarının üstünde bir futbol oynamasından başka bir şey değildi. PAOK takımı şampiyonlar ligi elemelerinde de Ajax'a 1-1 ve 3-3 ile elendi. Ne kadar ciddi bir rakip olduğunu buradan da anlayabiliriz.

Aykut'un işi gerçekten çok zor. Takımın bu hamlığıyla, antrenmansızlığıyla daha da zor. Bakalım taraftarın körlemesine Aykut sevgisi bu turu geçmeye yeterli olabilecek mi..

Son olarak magazin boyutuna geçersek PAOK'un İstanbul'da kurulduğunu bu bloga girip bu satırları okuyan herkes biliyordur zannımca. Ama bu adamlar bazı maçlarda Türk bayrağı açıyorlarmış diye duydum, eğer doğruysa çok ilginç geldi bana. Ajax maçından önce de Ajax taraftarlarını darp etmişler, bu olay hala Türk'lüklerini unutmadıklarını gösterir. Yani bayrak açıyor olabilirler gerçekten evet :)

İkinci Liverpool Kuşatması!


Uefa Avrupa Ligi'nin en şanssız eşleşmesi oldu Trabzonspor-Liverpool eşleşmesi. Piyango Trabzon'a vurdu. Şimdi eminim şehirde 1976'da yaptık yine yaparız, Allah Allah söylemleri havada uçuşuyordur. Şapkayı önümüze koyup bir düşünelim bakalım..

Liverpool takımının 1998'den itibaren Houllier'le başlayan çıkışını Benitez devam ettirmişti; ancak şimdi rahatlıkla söyleyebiliriz ki Liverpool takımı 1998'e geri döndü. Aynı durum, aynı belirsizlikler var. Takımın başına Hodgson getirildi, ki iyi hocadır, ama takımı ateşleyip aynı potada tutabilecek mi kesin değil, şüpheler var. Açıkçası ben Hodgson'un o kadar başarılı olacağını düşünmüyorum. Sebebi kariyeridir elbette. Küçük takımlarda, vasat oyuncularla beklentinin üstünde işler başaran iyi bir taktisyen ve motivatordür Hodgson; hocalara ders vermişliği vardır. Ancak Liverpool ayarında çalıştırdığı tek takım Inter'di ve orada beklentileri karşılayamadı. Liverpool'a da iyi futbol oynatıp iyi sonuçlar alacaktır; ancak büyük takım istikrarını yakalayamayacaktır.

Trabzonspor'da ise iyi bir hava var. Şenol hoca hem şehri hem takımı tanıyan tecrübeli bir hoca. Eminim takımı iyi hazırlamıştır, maçlara da nasıl motive edeceğini bilir. Ancak şu gerçeği de unutmayalım Liverpool ne olursa olsun Trabzonspor'dan iyi takım. Dediğim gibi eminim şehirde bir "biz bunları eleriz" havası oluşmuştur. Bu hava zamanla yerini "Liverpool'da kimse kalmadı, eski Liverpool değil. Bizim bunları kesin elememiz lazım."a dönüşecektir. Ve elenmek durumunda "Allah belanı versin Umut, sen futbolcu musun? Defolun gidin..."e dönüşecektir. Peki bu ne demek? Daha sezonun başında futbolcuları iptal etmek demek. Ve malesef ben Trabzon halkını tanıyorsam, ki tanıyorum, olacak olan budur! Bundan kurtulmanın tek şartı Şenol hocanın mantıklı davranması, takımı ve taraftarı ona göre hazırlaması, taraftarın beklentilerini makul düzeylere çekecek açıklamalar yapmasıdır. Zira Şenol Güneş şehirde sevilen ve saygı duyulan bir otoritedir, taraftarı yönlendirecek kapasiteye sahiptir.

Sonuç olarak gönül ister ki Trabzonspor, Liverpool'u elesin; bayram yapalım. Ama malesef daha geçen yıl UEFA finali görmüş bir hocanın, play-off'larda takımını yem edeceğini düşünmüyorum. Avni Aker'de alınacak bir galibiyet ve iki maçta ortaya konulacak güzel futbol bir umut ve heyecan olabilir bordo mavili ekip için.

Trabzonspor taraftarı dikkat! Lütfen saçma sapan hareketler yapıp takımınızın gardını düşürmeyin, bu sene adam gibi bir Karadeniz fırtınası izleyelim!!!

6 Ağustos 2010 Cuma

Yıldız Var Tecrübeli, Yıldız Var Daha Genç!



Kewell ve Quaresma dünkü maçlarda takımlarını taşıdılar. Oynadıkları futbol, attıkları goller, rakibi 10 kişi bırakma gibi takıma katkı sağlayacak ne varsa yaptılar. Diğer tarafta Stoch acemi bir hata yüzünden kendi takımını 10 kişi bıraktı. Yetenek olarak Stoch'u Kewell ve Quaresma'nın altında görmüyorum. Elbette bir sıralama yaparsak birileri birilerinin üstündedir; ama afaki konuşursak takıma katkı bağlamında üçü de çok üstün yeteneklere sahipler. Stoch'un diğerlerinden farkı tecrübesizliği. Kewell ve Q7 iyi bir tecrübe birikimiyle Türkiye'ye geldiler. Stoch ise hem bu tecrübeyi edinmeden geldi, hem de son yılların en kötü Fenerbahçe'sine geldi. Umarım dünkü hata daha büyük hatalara mal olmaz, Stoch gibi bir değeri kaybetmeyiz..

Görmeyeli Çok Değişmişsin SCHUMI, Tam Allahsız Olmuşsun!!!


Öncelikle belirtmek isterim ki , gerçek bir Schumacher hayranıyım. Ancak bu hafta sonu karşılaştığım manzara bana bile küfrettirdi. Barichello start düzlüğünde çok iyi gelip Schumi'yi sağından geçmek istedi. 295 km hızla giderken adamı duvar tarafına sıkıştırmak ne arkadaş. nasıl açıklanır ki bu? Hangi yüzsüzlükle çıkıp benim suçum yok diyebildi. Barichello'nun açıklaması ise gerçekten düşündürdü beni. Ölümü hiç bu kadar yakınında hissetmediğini söyledi ancak Schumi aynı saçma açıklamalarını devam ettirdi. Ne zaman ki olayla ilgili ilgisiz herkes Schumi'ye yüklendi, o zaman bir özür açılaması geldi. Keşke en başında kimseden laf işitmeden gelseydi özür.


Olacak şey değil bu adamın yaptığı. Hani bu adam hep böyleydi diyen olabilir, doğru kariyeri böyle çakallıkları ile dolu Schumacher'in. Ama eskiden güçlüydü. Kendisi de arabası da güçlüydü Schumacher'in. O zaman geçilmeye alışık değildi. Hırsının ön planda olduğu apaçık ortadaydı. Ya şimdi ? Hırsından eser yok. Bu hareketinin açıklaması hırs olamaz. Schumi'nin bildiğimiz hırsını bu sene hiç bir yarışta göremedik. Keşke bu saçmalıklarla konuşulacağına bir podyumla konuşulsaydı veya zihnimize o inanılmaz yarışlarından bi tane daha kazısaydı.

Her ne kadar sövsem de seviyorum Schumi'yi. Umarım eski günlerine dönebilir ve umarım bir sporu bıraktıktan sonra geri dönenler gibi kariyerine başarısız bir kaç yıl daha eklemez...

5 Ağustos 2010 Perşembe

Kewell-Cana-Prekazi/ Durmak Yok Yola Devam!



Bir haftadır elimiz kalbimizde geziyorduk, 2. Tromsö faciası olabilir diye ama neyse ki olmadı öyle bir şey! İlk maçtan sonra demiştim Rijkaard yönetime mesaj vermek için çıkarabileceği en kötü takımı çıkardı diye. Gelen transferlerin haberini almış olacak ki çıkabilecek en iyi kadroyu çıkardı bu sefer. Savunma hattı aynıydı, orta saha ve forvette yapılan 2 ufak değişiklik yetti. Barış yerine Cana, Batdal yerine Kewell çıktı maça ve maçın çehresi değişti.

Alelacele atılan 2 gol sonrası biraz laubaliliğe vurdu topçular işi, rakibi küçümsediler ve klasik Balkan disiplini affetmedi golü attı adamlar. 32. dakikada golü yedik ve ondan sonraki on beş dakika boyunca baskıyı yedik. Golde yine afalladı Aykut ama yenilen baskıda iyi kurtarışlar yaptı. Aykut'un yan top zaafı devam ediyor, çözülemeyecek gibi duruyor ve takviye gerekiyor. Her yan topta nefesimizi tutarak yaşamak zor olacak biz Galatasaraylılar için, transfer olmayacaksa alışmamız lazım.

Mustafa Sarp attığı golle değil yaptığı asistle beni şok etti, ama yine kötü oynayarak şaşırtmadı. 1 gol, 1 asist yapıp kötü oynamak mümkünmüş demek ki!

Maçın yıldızı Harry Kewell'dı, muhteşem oynadı yine Daddy Cool. Gülüşü yeter yahu adamı görünce insanın yüzüne gülümseme yayılıyor. Arda'nın attığı gol, Pino'nun asisti çok kaliteliydi. Batdal'ın gol atmasına sevindim, özgüven oldu kendisine de.

Lucas Neill ilk 10 dakikada attığı 2 uzun muhteşem pasla yine gönlümüzü fethetti. Ayhan hiç fena oynamadı, hatta iyi oynadı bile diyebiliriz. Umarım ilerleyen maçlar için kendine güveni yerine gelir. Serdar Özkan orta halliydi, ilerde daha da iyi olacaktır.


İki 19 numara karşı karşıya :) Cana için yine saçma sapan yorumlar duyacaksınız, aldırmayın. Nasıl iyi oynadığını Cevad Prekazi söyledi ki bu maçtaki yorumlarından sonra benim için otoritedir kendisi. Rıdvan Dilmen Türkiye'de 1 numara ise Cevad Prekazi dünyanın en iyisidir. Özellikle Sabri'nin saçma ortası sonrası "Bu ortalar kaleci için antreman." demesi beni benden almıştır. Getirin Prekazi'yi altyapıya, Tugay'ın yanına. El ele yetiştirsinler çocukları Galatasaray adına. Cana demiştik en son onla devam edelim. Çok iyi oynadı, çok güzel toplar kaptı. Akıllı faulleri sonrası Cevad'ın "çok akıllı faul" dediğini duyduk sık sık.

Fenerbahçe elenince korkumuz daha da artmıştı ama neyse ki başımıza gelmedi aynısı. Bu akşam Beşiktaş'a başarılar diliyoruz, şans yanlarında olsun.

Bir Zamanlar Gençtik #4


Ntv spor uzun bir aradan sonra düzgün bir iş yaptı. OFK Belgrad - Galatasaray maçını Cevad Prekazi yorumlayacak biz de bu fotoyu paylaşalım dedik, bir zamanlar sexiydik :)

Son Yılların En Basiretsiz Fenerbahçe'si ve Kocaman Angut!



Aykut Kocaman "gelişeceğiz, değişeceğiz" diyor ama ben son yılların en kötü Fenerbahçe'sinden başka bir şey göremiyorum. Hayır bir ışık görsem diyeceğim ki "tamam elendiler ama takım doğru yolda", ama o da yok. Ne ışık var ne fener!

Fenerbahçe'yi en son sekiz sene önce bu kadar berbat bir durumda görmüştüm. 2002-03 sezonu, takımın başında da Werner Lorant var. Lorant'ın yardımcısı da bir önceki teknik direktör Mustafa Denizli'nin de yardımcılığını yapan Oğuz Çetin. Denizli'nin ikinci yılındaki başarısızlığında sanki kendisi teknik ekipte değilmiş gibi sonradan gelen hocanın da yardımcılığını yapıyor. Aynı şimdi milli takımda olduğu gibi değil mi, hayat işte..

Oğuz Çetin, Lorant'ın başarısız bulunmasının ardından da takımın başına teknik direktör oluyor. Ulan sanki önceki iki dönemin başarısızlıklarında pay sahibi değilmiş gibi bir de takımın başına getiriliyor, artık ne olduysa! Ve işte Fenerbahçe'yi en son o zaman bu kadar rezil görmüştüm. Takımda bir futbol anlayışı yoktu, kadro istikrarı yoktu, düzen yoktu, iyi futbol zaten hiç yoktu.

Aradan sekiz sene geçti; Fenerbahçe üç şampiyonluk kazandı, şampiyonlar liginde çeyrek final oynadı, şampiyon olmadığı zamanlarda bile takımda bir ışık, taraftarda bir umut vardı (Aragones dönemi dahil). Ama şimdi birden bire sekiz sene öncesine döndü takım. Takımın başında kim var; Oğuz'un has adamı Aykut!

Aykut'un takımın başına gelişine bakalım: Daum'un sportif direktörlüğünü yapıyordu. Sonra Daum, hiç de başarısız olmadığı bir sezonun ardından gönderildi ve yerine Aykut getirildi. Sanki ortada bir başarısızlık varsa bu başarısızlığın ortaklarından biri Aykut değilmiş gibi. Peki ne oldu? Fenerbahçe son yılların en basiretsiz, en disiplinsiz, en taktikten yoksun ve en kötü futbolunu oynuyor. Üstelik transfere daha şimdiden 13m€'dan fazla harcandı ve Wederson'dan başka gönderilen oyuncu da yok.

Demezler mi adama bu takım üç ay önce takır takır top oynuyordu, sen ne yaptın da takımın belasını s.ktin afedersin.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Rosicky,Ledesma ve Altidore Galatasaray'da!





Tomas Rosicky ve D.Christian Ledesma bonservisleriyle, Jozy Altidore ise kiralık ve satın alma opsiyonu ile Galatasaray'da.

Tomas Rosicky dizinden sakatlanmıştı ve son 2 sezondur pek oynayamıyordu ama geçen sezon 35 maça çıktı. Ayrıca sezon öncesi yapılan Emirates Cup'ta da sağlam olduğunu gösterdi, rüya gibi ama gerçek.

Ledesma için söylenecek çok şey var ama ayrıntılı araştırma ve daha uzun zaman gerekiyor. Lazio Başkanı onu geçen sene İnter'e satmadığı için kulüple arasının bozuk. İnter 15 milyon euroyu gözden çıkarmıştı fakat aynı Pandev'de olduğu gibi Lazio Başkanı'nın aç gözlülüğü nedeniyle gidemedi İnter'e. Pandev gibi bedavaya kaptırmak istemediği için elden çıkardı muhtemelen başkan. Çok çok iyi transfer.

Altidore'u ise Dünya Kupası'nda izledik. Aynen Niang gibi onun için de "dana gibi" tabirini kullanabiliriz. Eğer doğruysa çok sevindirici bir transfer.


Kaynak ve Resim : http://fossacimbom.blogspot.com/

Mamadou Niang Transferine Bakış



Gyan diye diye gittikleri Fransa seferinden Mamadou Niang ile beraber dönüyor Fenerbahçe yönetimi büyük ihtimalle. Gyan, Gomis ve Niang isimleri geçerken bir Galatasaray taraftarı olarak çok dua ettim gelen ismin Niang olmaması için ama Niang'ın son açıklamalarına bakarak transferin bittiğini anlayabiliriz. Gyan üzerindeki gereksiz ısrar olmasa Niang çok daha önce getirilebilirdi ve ön elemede oynatılabilirdi. Neyse artık olan oldu, Niang gibi bir ismi çok uzun uzun anlatmaya gerek yok ama birkaç güzel resmini paylaşarak arşivleri şenlendirebiliriz. Üstteki fotoğrafta geldiği takdirde bizim sahalarımızda da sık sık göreceğimiz gol sevinci var. Biraz Thierry Henry özentisi görülüyor gol sevinçlerinde. Marsilya formasıyla 153 maçta tam 71 kez bu sevinci yaşadı Niang ve son senesinde 4 yıllık Marsilya macerasındaki tek şampiyonluğunu kazandı. Yani buraya gelirken şampiyon takımın gol kralı apoletiyle geliyor.


Takımın eski ve yeni kaptanı. Lorik Cana 2 sezon Niang'ın kaptanlığını yaptı ve 1 sene ayrılığın ardından şimdi de yolları Türkiye'de ezeli rekabette kesişti. Kaçırılacak bir penaltı sonrası "kanka" oldukları için bilerek kaçırdıkları suçlamasıyla karşılaşırlar mı? Niang'ı bilmem de Cana döver böyle konuşan birini kanımca.


Marsilya'dan Arsenal'e transfer olan Samir Nasri, Galatasaray'dan olaylı şekilde Marsilya'ya oradan da B.Münih'e transfer olan karaktersiz Ribery ve Türkiye'ye transferi beklenen Niang. Şu kadro şampiyon olamadı gerçekten Fransa'da, varın siz düşünün Lyon ne takımdı o zamanlar. Karaktersiz Ribery'i gördüm sinirlerim bozuldu yine. Ulan resmen 80 milyon euroluk adamı bedavaya kaptırdık! 2 dünyada gün yüzü görmesin bu olayda suçu olanlar, başta Ribery ve menajeri.



Niang'ın son maç sonrası aldığı gol krallığı ödülüyle resmi. Sevinçten, neşeden çok gurur var sanki yüzünde, tevazu var.


Damat kesin kendisi de gelin kimdir, nedir, ne iş yapar bulamadım. Evli mi, boşanmış mı, resim temsili mi bilen varsa bi zahmet yorum bıraksın. Ayrıca pek alışkın olmadığımız bir durumdur, siyahi bir topçunun siyahi olmayan bir bayanla evlenmesi. Belki de bu yüzden pek inanamadım evli olduğuna.


Bu resmin altına yazılacak bir şey yok aslında. Güzel araba ve güzel şapka :)


Yazının sonuna doğru geliyoruz. Fenerbahçe'ye gelip tutunamayan bir siyahi oyuncu hatırlamıyorum. En kötüleri olarak hatırladığım Atkinson bile Galatasaray'a karşı hat-trick yaparak taraftarların gönlünü kazanmıştı. Mamadou Niang en az Guiza kadar koşup rakip savunmayı yıpratır ama sonuçta Guiza'nın yapamadığını da yapıp golünü atar. Guiza'yla arasındaki en büyük fark maç içinde yıpranmaması ve gücünü kaybetmemesi. Resimde de görüleceği üzere amiyane tabirle dana gibidir kendisi. Çok çektirecek savunmacılara. Ayrıca gol kaçırmak özgüvenini kaybettirmez, aksine onu daha da hırslandırır, kamçılar. Tepkilerden, basından etkilenmeyeceğini düşünüyorum. Alex'in atacağı milimetrik paslarla çok gol atar. Dia ve Stoch'un yapacağı ortaları kullanmasını bilir, ayrıca onlara alan açmasını da bilir ve sürpriz goller atmalarını sağlar.


Bu resmi de öylesine paylaştım. Alemci olup olmadığını bilmiyorum ama alemci çıkarsa çıkar derim "ilk ben yazmıştım alemci diye." :)

Olumsuz özelliği varsa da ben bilmiyorum ve açıkçası bir Galatasaray taraftarı olarak feci kıskandım bu transferi. Ne Guti, ne Q7 ne bir başkası. Sezona damgasını vuracak transfer budur. Hani bazı topçular vardır keşke benim takımıma gelse dersiniz. Ben Niang'ı o kadar büyütmüştüm ki keşke bize gelse bile dememiştim bugüne kadar ama keşke gelseydi lan!

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Galatasaray Gelenekleri ve Adnan Polat!


Galatasaray'da başkan olmak kolay değildir. Gelenekleri olan köklü bir klüptür Galatasaray. Mekteb-i Sultani'de atılmıştır temeli ne de olsa...

Sonradan milyonlara mal olmuş bir klüp haline gelse de gelenekler hala aynen devam etmektedir. Neticede 600 yıllık kuruluş değil ki bu, 105 yıllık mazisi var sadece. 3 bilemedin 4 kuşak demek bu! Öyle geleneklerin değişmesi için yeterli bir süre değil. Dolayısıyla Galatasaray'da rahat rahat başkanlık yapacaksan liseli olacaksın kardeşim. İster beğen ister beğenme bu işler böyle! Olumlu ve olumsuz yanları vardır tabi bu durumun. Nitekim bir adam futboldan çok iyi anladığı halde liseli olmadığı için başkan olamıyor, olsa bile rahat hareket edemiyor.  Bu bir handikap. Fakat diğer taraftan da liseli bir adam klübü kendi çıkarları için kullanmaz. Mekteb-i Sultani geleneklerinden gelmiştir çünkü. Kendine isim yapmak için veya açık konuşmak gerekirse 'çalmak' için gelmez klübün başına. Şimdi kasetleri geriye saralım ve 1996-2001 yılları arasına dönelim...

Galatasaray'ın en başarılı döneminde kimdi başkan: Faruk Süren! Birçok kişinin hayal bile edemediği başarıları yakaladı takım onun döneminde. Doğru transfer hamleleri, teknik ekip-kadro istikrarı ve güven neticesinde sportif başarı tavan yaptı, eyvallah. Peki ne oldu sonra? Takım tarihindeki en büyük krizin içine girdi? Be kardeşim nereye gitti bunca gelir, bunca para? Jardel'in transferindeki milyon dolarlar nereye gitti? Serkan Aykut, Bülent Akın gibi isimlerde ne kadar para döndü, ne kadar para yendi? Bazılarının efsane dediği başkan Faruk Süren döneminde kaybolan bu paraların hesabını kimse hala vermedi! Turgay Şeren iki yıl boyunca yazdı "bu paraların hesabını verin" diye ve ondan başka kimse bu işin peşinden bu kadar koşmadı. Turgay Şeren'i tanıyanlar bilir, Galatasaray'a en bağlı ve dürüst insanlardan biridir. Fakat yeni yetme züppeler onu ancak "yok artık ebenin .mı" sözüyle tanırlar akıllarınca dalga geçerler. İşte o efsane adam iki sene sürekli yazdı hesabını verin diye; ama sallayan olmadı, unutuldu gitti. Paralar ne oldu, kim yedi bilemem. Bildiğim şey hiçbir liseli başkanın döneminde böylesine bir rezaletin yaşanmadığıdır. Hatırlatmakta fayda var Faruk Süren de liseli değil!

Şimdi kardeşim liselilere önyargı olarak böyle tepki göstermek doğru mu? "Klüp sizin mi ulan" minvalinde tepkiler ne derece doğru? Tamam liseli olmayıp klübe hizmet edecek, futboldan anlayan adamlar var tabi ki. Ama öbür yandan klübe hizmet edecek futboldan anlayan liseliler de var, üstelik onlardan ihanet eden de çıkmadı bugüne kadar.

Gelelim Özhan Canaydın'a. Rahmetli başkan klübün en kötü döneminde geldi takımın başına. E bu adam iyi adam tamam, ama ekonomiden anlamaz. Düzeltemedi bir türlü vaziyeti. Altı senede hiçbir katkı sağlayamadı klüp mali yapısına. Ama asla çalmadı, sportif olarak oldukça geriye gitsek de boynumuzu hiç bükmedik! Unutmayalım! Sonra ne oldu peki? Sene 2008 olunca klübü Adnan Polat'ın kucağına attı liseliler. Bu adam ekonomiden anlar diye düşündüler. Doğru Adnan Polat ekonomiden iyi anlar. Allah'ı var ekonomiyi çok düzeltti. Yeni stad, Riva, Store'ların düzenlenmesi derken, transferlerden bile para kazanmaya başladı klüp.  Aldığım duyumlara göre Adnan Polat'ın babasının bu başkanlık işine şiddetle karşı çıktığını biliyorum. Ama Polat'ın Galatasaray sevgisi ağır bastı ve başkanlığa geldi. Ancak ne yazık ki ekonomide yakaladığı başarıyı sportif anlamda yakalayamadı. Hal böyle olunca kural devreye girecek: Liseli değilsen kalamazsın! Eğer Faruk Süren gibi başarılı olabilseydi onun verdiği güvenceyle kuvvetlenir başkanlığa devam edebilirdi; ama olmadı. Yanından bile geçemedi başarıların ve misyonunu tamamladı. Bir dahaki kongreyi kazanma ihtimali yok artık! Sportif başarıyı yakalayamadığı gibi etrafındaki komisyoncuları da uzaklaştıramadı klüpten. Dediğim gibi liselilerin gelenekleri ve Galatasaray sevgileri önemlidir. Galatasaray'ı kendi çıkarları için kullananları sevmezler. Polat da bu çıkarcıları etrafından uzaklaştıramadığı için, arkasına sığınacağı bir başarısı da olmadığı için çekilmeye mahkümdür.

Biz de Adnan Polat'ı, klübü büyük maddi sıkıntıdan kurtaracak başkan olarak hatırlayacağız. Gönül isterdi ki sportif başarıları da olsun, efsane olsun; çünkü öyle bir kahramandı başkanlıktan önce. Başkan olarak da kahraman olsaydı keşke. Ama olmadı, artık olamaz da! Klübün başarılı günlerine dönebilmesi için liselilerin de desteğini alan bir başkanla yola devam edilmelidir artık. Neticede biz Türk olmayan takımları yenmek için kurulmuş bir klübüz, saçma sapan takımları acaba eleyebilecek miyiz diye düşünmek için kurulan bir klüp değiliz!

İşte sağdan soldan duyduklarım, okuduklarım ve yorumladıklarım sonucunda bu tespitler çıktı ortaya. Katılıp katılmamak mesele değil; önemli olan Galatasaray'ın başarısı için ne gerekir. Bu yöntem doğru mudur? Değilse neden değildir ve yerine ne yapılmalıdır?

1 Ağustos 2010 Pazar

Bir Zamanlar Gençtik #3


Polat, Şükür, Şaş, Rijkaard, Arda ve Galatasaraylılık Ruhu!


Galatasaraylılık ruhu diye bir şey var kardeşim, balon bir laf değil bu. Hani Beşiktaşlı arkadaşlar kızmasın ama Beşiktaşlılık duruşu dedikleri olay gibi balon değil. Açıkla ne bu duruş dediğimizde adam gibi açıklayacak kimse yok çünkü. Galatasaray'da ise biz; parası olmadığı halde oynayan, canını dişine takan, elinden geleni yapmaya çalşan futbolcuları izleyerek büyüdük. Belki de futbolcuların bu amatör ruhları bize yakın geldi, bizi Galatasaraylı yaptı.

Bugün bakıyoruz da takımda bu ruhtan eser yok. Eski ile yeni arasında köprü oluşturacak adam bırakmadılar çünkü takımda. Bu ruhu 1984'te Cüneyt'lere aktararak futbolu bırakan bir Fatih, 1991'de Erdal'lara aktararak bırakan bir Cüneyt, 1994'te Bülent'lere Hakan'lara anlatarak bırakan bir Erdal kalmadı çünkü takımda.. 2005'te Bülent kovuldu, 2008'de Hakan, 2009'da Hasan! Peki kime kaldı takım? Arda'lara, Sabri'lere.. Ama bu Arda'lara takımı anlatan bir Fatih, Cüneyt, Erdal bırakmadılar takımda. Gökten inme verdiler pazubandı Arda'ya ve kendi başına bir şeyleri öğrenmesini bekliyorlar. Sanki kerat cetvelini öğreniyor, Galatasaray kaptanlığı lan bu! Zaten etrafta akbabalar adamın üstüne üşüşüyor başarılı olmasın diye, sen de adamdan hem başarılı olmasını hem de kaptanlığı kusursuz öğrenmesini bekliyorsun. Ne oluyor peki, işin içinden çıkamadığı zamanlarda otoritesini konuşturmak için kabadayılığa başvuruyor. Ve inanıyorum ki yaptıklarına sonradan çok üzülüyor, farkında olmadan yapıyor çünkü. Dikkat edin hareketlerine; bir anlık sinirle verilen bir tepki, sonra da "bi halt ettik artık bari arkasında durayım"vari hareketler. Dışarıda taraftar gibi görünen insanların bazılarının üç kuruş için seni provake etmeye çalışlan sahte taraftar olduğunu kendisine anlatacak Bülent kaptanıyla oynayamadı o çünkü. Rakip takıma deplasmana gittiğinde seni tahrik etmek için görevlendirilmiş adamlara karşı duymamayı, görmemeyi, konsantre olmayı, en büyük tokatın rakibin yüzüne değil kalesine atılacak tokat olduğunu kendisine öğretecek Hakan kaptanıyla yeterince vakit geçiremedi çünkü. Kendisiyle uğraşılmayan, attığı her çalıma yorum yapılmayan, kafası rahat Hasan kaptanıyla doğru dürüst muhabbet edemedi o çünkü!

Galatasaraylılık ruhunu kendilerine anlatacak kaptanlarını hiç rahat göremediler Arda'lar, Sabri'ler. Onların hep kendi üzerlerinde dönen komplo teorileriyle uğraşmalarını, bir yandan kendi sorunlarını bir yandan takımın sorunlarını halletmeye çalışıp, bir yandan da takımın başarısı için sahada ter akıtmalarıyla dolu günlerini gördüler. Kaptanlığın Galatasaray'ın son dönemlerindeki 'zorlaştırılmış' halini yaşadılar. Oysa ki bu takımın ondört sene şampiyon olamadığı dönemdeki kaptanları bile bu kadar problemli günler yaşamadılar. Çünkü onlar medyadan, üç kuruşa satılmış taraftarlardan ve malesef kendi çıkarlarını klübün çıkarlarının üstünde tutan yöneticilerden bu kadar çekmediler. O dönemde insanların şerefini satın almak bu kadar kolay değildi belki de..

Uzun süre düşündüm bu yazıyı yazmadan önce, çok düşündüm.. Yapılan hamleler, yenileştirme çabaları, transferler, altyapı, tesisleşme... Evet Rijkaard ismi hala hepimizi heyecanlandırıyor. Evet çok büyük hoca, futbolu biliyor, oyuncuları seviyor ve öğretmek istiyor. Ve de Türkiye'ye gelen en profesyonel hocalardan, ülke futboluna çağ atlatma ihtimali olan isimlerden. Ama her ülkenin kültürü farklıdır işte. Kenardaki adamlar profesyonel, sahadaki adamlar amatör olunca olmuyor işte. Yönetim de bu handikapı göremedi ve hayatlarının en büyük hatası oldu bu belki de: Sahada profesyonellikle amatörlük arasında köprü oluşturacak futbolcu bulundurmamak! Kenardaki ekibin profesyonelliğini göğsünde yumuşatıp saha içerisindeki gençlere amatör ruhla aşılayacak köprü adamlar yok Galatasaray'da. Öyle olunca da böyle komik duruma düşüyor işte takım. Uzun sakallı, kafasında takkeli, elinde tespihli, üzerinde çiçekli hawaii gömleği, bermuda pantolonu ve parmak arası terliğiyle yaşlı bir adam düşünün. İşte Galatasaray'ın durumu bu şimdi. Ne batılı olabilmişiz, ne doğulu kalabilmişiz; aradaki sentezi de yapamamışız, elimize yüzümüze bulaştırmışız. E kardeşim basit bir kurum değil ki Galatasaray. Söz konusu olan milyonlarca insanın bir anda üzülüp, bir anda sevilmesini sağlayabilecek güce sahip bir takım!

Köprü olayına dönüp daha açık konuşmak gerekirse bir Hakan Şükür, bir Hasan Şaş yok takımda. Şimdi herkes elini vicdanına koysun; böylesine değerli bir teknik ekibin dilinden anlayan(profesyonellik manasında), sahadaki genç ve aç takıma da sözünü geçirebilen iki kaptan olsaydı takımda durum böyle mi olurdu? Şimdi bazıları diyecek ki "kardeşim Hasan bir sakatlandı 90 kilo oldu, o kendine bakmadı ki yönetim ona baksın" Ben de onlara diyorum ki; kardeşim Hasan Şaş gerçekten profesyonellikten bu kadar uzak bir futbolcu mu? Daha en amatör zamanında doping cezası alıp altı ay futboldan uzak kaldığında bile fit kalmayı başarmıştı Hasan. Acaba ne oldu da kendine bakmaktan vazgeçti 90 kiloya çıktı bu adam? Ama yok biz en kolayını yapıp tukaka diyelim...

Eğri oturup doğru konuşmanın vakti geldi artık. Kendimizi kandırmanın manası yok. Adnan Polat 1992'de gerçekleştirdiği devrimi bu kez başaramadı. Bu kez aldığı kararlar ters tepti. Mesela yeni Galatasaray'ın iskeletini kursun diye yoğun eleştirilere rağmen getirdği Kalli o sezonun sonunda "Hakan kalsın, Ümit gitsin" diye rapor vermişti. Ama Polat tam tersini yaptı. Peki ne oldu, Ümit ertesi sezon sıfır çekti! Bu sefer tutturamadı Adnan Polat! Yine de Kalli'yle iyi sayılabilecek bir iskelet oluşturdu; ama ondan sonra gelen Skibbe'ye sabredemedi. 1992'de gösterdiği dirayeti bu kez gösteremedi. Rijkaard çok önemli bir hamleydi, ama kadro istikrarını yakalayamadı bu sefer. Her sene 5-6 futbolcu gönderip, 5-6 transfer yaparak takım olmayacağını biz biliyoruz da Polat ve ekibi bilmiyor mu Allah aşkına? Malesef Polat günü kurtarma politikasına girmiştir artık. Galatasaray gibi köklü bir klüpte bu kabul edilebilir bir şey değildir, Polat ve ekibinin de bir dahaki kongreye kadar ömrünün kaldığı açıktır. Ama dediğim gibi milyonlarca insanın duygularını etkileyen bu takımın iki sene daha kaybetme lüksü var mıdır?..
Related Posts with Thumbnails