Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Demirel Mourinho! (Büyüksün Baba)


Jose Mourinho: "Neymar Santos'un, Agüero ise Atletico'nun oyuncusu. Binaenaleyh Adebayor Manchester City'nin oyuncusu ancak bize daha yakın, çünkü 6 ayını burada geçirdi."

Aguero'nun Real Madrid tercihinin çok doğru olmayacağını düşünüyorum. Zira ezeli rakibine transfer olan futbolcuların (İtalyan takımları hariç) pek başarılı olamadığını, başarılı olsa bile taraftarın sahiplenmediğini görüyoruz. Bunu aksini gösteren benim bildiğim Figo'dan başkası yok, sizin var mı?

Neymar ise Avrupa'da oynayabilecek bir oyuncu değil kanımca. Robinho'nun yeteneksizi olarak hafızalarda kalır. İyisi mi kal Brezilya'nda, 25'inde de alkol fuhuş derken bırakırsın zaten futbolu, tipsiz..

14 Temmuz 2011 Perşembe

Bir Zamanlar Gençtik #9


Türk futbolunun çehresini değiştiren 3 hoca. Fatih Terim'le Mustafa Denizli arkada tokalaşırken usta Jupp Derwall elindeki kağıtları inceliyor.. Tamek içiyoruz hocam..

Mehmet Ali Beyy!


Mehmet Ali Aydınlar'ın kayığı erken su almaya başladı.. Fenerbahçe'yi kollayacam derken araştırmadan yaptığı konuşmalar kendisini köşeye sıkıştırmaya devam ediyor. "Delilleri bilmiyoruz, mahkeme kararını bekliyoruz. O tarihe kadar da liglerin ertelenmesi söz konusu değildir" dedi. E millet keriz değil ya hemen sundular önüne anayasanın 59. maddesini. Bu maddeye göre federasyonun delillere ulaşma hakkı var. Bu savcılığın lütfuna kalmış bir şey değil, talep halinde böyle bir zorunluluk var. Yani delilleri bilmiyoruz tırıvırıları elinde patladı. Mehmet Ali efendinin başkanlığı ya kısa sürecek ya da yeter üleaayyn diye kükreyip dağıtacak ortalığı. Yalnız ne yaparsa yapsın bir kere bu haltı işledi ya muhakkak bir yerlerde ayağına dolanır bu..
Ya sabır..

FC Minsk - Gaziantepspor (6 Buçuk Sene Sonra Avrupa)

Gaziantepspor UEFA Avrupa ligi ikinci ön eleme turu için bugün saat 20.00'de Belarus'ta FC Minsk deplasmanına çıkacak. Avrupa kupalarında son maçını 3 Mart 2004'te Roma'ya karşı yapan Antep takımı bıraktığı gibi müthiş bir başlangıç yapmak istiyor. Bence hiçbir engel yok..

FC Minsk ekibi, 12 takımlı Belarus liginde 10. sırada. Son iki takım küme düşüyor. Aslında liglerinin başlamış olması avantaj gibi gözükse de, ligdeki sıralaması bu avantajı yok etmiş gibi duruyor. Zira Avrupa kupalarında tur atlamaktan önce, düşmemek istedikleri bir Belarus Premier Ligi var. Gaziantepspor ise tüm hatlarıyla bu karşılaşmaya odaklanmış durumda..

Tolunay Hoca gol yemeden dönmek istediklerini söyledi. Araya bir tane sıkıştırabilirlerse de süper olur. Aslında maçlardan önce büyük konuşmayı sevmem ama Gaziantepspor bu turu rahat geçer.

Son olarak maçı Samanyolu Tv'nin verdiğini belirtelim..

Gaziantepspor, tüm ekip Minsk'teki son idmandan sonra...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Ayıdan Post Fenerbahçe'den Dost Olmaz!


İtiraflar, çözülmeler başladı. Şimdi çok daha kolay konuşmak. Ünal Başkan çok farklı bir çıkış yaptı. Genelde Aziz Yıldırım antipatisine karşı birleşir, toplu açıklamalar yapardı kulüplerimiz ama bu sefer Ünal Başkan'a, dolayısıyla Galatasaray'a karşı birleştiler. Resmen 17'ye 1 şu an durum. Sırayla herkes TFF'ye destek verip, Galatasaray'ı kınıyor. Normalde en büyük desteği Bursaspor, Beşiktaş ve Trabzonspor verirdi ama bu sefer öyle olmadı. Beşiktaş ve Trabzonspor'u anlıyorum, sonuçta pisliğe kendileri de bulaşmış, belli oldu! Ama şu durumda şampiyonluğun en büyük favorisi Bursaspor neden sessiz? Yoksa Yazıcı yine tutuklanmaktan mı korkuyor?

Konuyu dağıtmadan kendi konumuza geçelim. Ünal Aysal dün Galatasaray'ı diğer takımlardan ayıran açıklamayı yaptı ve konunun takipçisi olacaklarını söyledi. Şimdi TFF ve diğer takımlardan tepki yağıyor bize! Neymiş, fırsatçılık yapıyormuş Galatasaray. 2 sezon önce bizim basketbol takımımız bir bok yedi, net olarak bunu bok yemek olarak açıklayabilirim herhalde. 5 maç ceza alan ve bu cezayı hazırlık maçlarında çekebilecek olan Cemal Nalga bir hazırlık maçına sakat olan Tufan Ersöz'ün formasıyla çıktı. Birileri bunu o gün anladı ama sakladı bence, iyi günümüzü beklediler. Okan Çevik-Koray Mincinözlü yönetimindeki takımımızın Fenerbahçe Ülker'i yendiği maçtan sonra bu fotoğraflar basına servis edildi ve bir anda gündem değişti. Basın topla tüfekle takımın üzerine gitmeye başladı. Küme düşürülmemiz için çığırtkanlık yapılmaya başlanmış, hep bir ağızdan kötülenmeye başlamıştık.

İlk tepkiyi Galatasaray taraftarı koydu. Bu olay bize bir avantaj sağlamadı, hazırlık maçında oynadıysa ne oldu ki lan demedik hiçbirimiz. En küçüğünden en büyüğüne tüm Galatasaraylı bloggerlar, Galatasaray'la ilgili yazılar yazan taraftarlar "küme düşelim ama temizlenelim." dedi. 2 sene geçmesine rağmen hala ne Koray Mincinözlü ne Okan Çevik affedilmedi. Galatasaray taraftarı bu sınavı geçeli çok oldu anlayacağınız.

Peki Fenerbahçe resmi sitesi, yöneticileri ve taraftarları ne diyordu bizim olayımızda? Bizim olayımız bize bir avantaj sağlamadı ama siz ne dediniz? Takipçisiyiz dedi resmi site, "Rezalet" dedi yöneticiler ve taraftar. Basın bize bir tek "Şerefsiz" demedi! Yiğit Şardan olay açığa çıktığı gün istifa etti. Küme düşme potasından çıkıp Play-Off'a katılma potasına yükselmiştik ki yine Fenerbahçe çıktı karşımıza. Bornova Belediye'ye maçı vererek Play-Off'a katılmamızı engellediler.

Bize "fırsatçı" diyebilmek için önce karşıdakilerin adam olması lazım. Fenerbahçe düşsün çıksın kalsın gitsin yemin ediyorum sikimde değil. Ne olursa olsun "beter olun" der geçerim. Aziz Yıldırım'a insan olarak üzülürüm, yaşlı ve hasta sonuçta ama burda bütün stresi çekerken hiçbir şey olmuyordu da içeri girince mi nüksetti bu hastalıkları diye sorabilirim. Balayına gidecektin be adam, madem bu kadar hastasın emekli ol otur evinde. Kim kirlenmişse temizlensin gelsin kardeşim, varsa bi pisliğimiz bizden başlasınlar!

Bir kez daha anlaşıldı ki Fenerbahçe-Galatasaray arasında ne kadar dost rüzgarları eserse essin ayıdan post bu iki takımdan birbirine dost olmaz kardeşim. Çok sevdiğim ve gerçekten masum Fenerbahçeli kardeşlerime geçmiş olsun. Başınızı öne eğmeyin sizin bir suçunuz yok. Eminim ki sizler de bizim kadar istiyorsunuzdur aklanmayı!

Joey Barton'un Amerika Vizesi Alamaması..


Sorunlu olmasa Ferguson'un veya Wenger'in hemen transfer edeceği bir futbolcu Barton! Ama arkadaş bir insan bu kadar mı serseri olur yahu.

2007 yılında Manchester City'de oynarken takım arkadaşı Ousmane Dabo'nun ağzını yüzünü yamultmuştu (mübalağa yok ha Dabo'nun retinası yırtılmıştı). Federasyon 12 maç men cezası artı 25bin pound para cezası verirken mahkeme de kendisini kamu hizmetine mahkum etmişti. Arkadaşları yaz kampındayken, o her gün 50bin pound'luk arabası ve korumasıyla Prudhoe Kasabası'na gelip diğer suçlularla birlikte 8 saat amelelik etmiş, sağlam kas yapmıştı..

Zaten Manchester City onu tekrar kadroya almayıp Newcastle United'e postaladı. Newcastle severdi böyle sorunlu futbolcuları. Adam olacak mı diye beklerken 6 ay geçmeden Liverpool'da bir barda 16 yaşında bir velete daldı Barton. Kendisiyle beraber 19 yaşında başka bir velet ve 29 yaşında bir hatun da gözaltına alındı. Diğer iki zanlı kefaretle serbest kalırken Barton'a kimse para vermemiş olacak ki 74 gün kodeste yatıp çıktı. Fotomaç bu olayı "Emre Belözoğlu'nun takım arkadaşı hapse atıldı" diye okuyucularına duyurdu.
Ne alakası varsa bilmiyorum bu olaydan sonra Amerika Birleşik Devletleri 5 yıl ülkesine sokmama cezası vermiş Barton'a. Dolayısıyla hala 2 yıl daha cezası olduğundan Newcastle'nin Amerika kampına katılamıyor Joey Barton. Prudhoe'da vücut çalışır artık..

Bu arada John Arne Riise, Fulham'a transfer olmuş. Beşiktaş için biçilmiş kaftandı. Fulham'a gittiğine göre Beşiktaş'a da gelirdi. Yıldırım Demirören'in transfer stratejisini anlayan varsa beri gelsin.

Ousmane Dabo'nun kavgadan sonraki hali

Joey Barton'un, Dickson Etuhu'ya yaptığı cinayet teşebbüsü

Bir Zamanlar Gençtik #8


Sarıyer'li Rıdvan & Samsun'lu Tanju.. O yıllarda büyük takımlara gidebilmek için 24-25 yaşına kadar beklemek gerekiyormuş...

Temiz Sevinçleri Unutturan Adam!

"Sarı ile lacivertin arasına kapkara bi leke sürdüler ve biz hiçbir şey yapamadan oturup olanları izliyoruz şimdi. Ne ki bizim kabahatimiz. Biz sadece renkleri sevmiştik.
Son dakikada kaçıralım şampiyonluğu, hiç alamayalım Türkiye Kupası'nı, adını bile söyleyemediğimiz saçma takımlardan 7 yiyip dönelim, kalecisiz yensin bizi kendi evimizde ezeli rakiplerimizden biri, diğeri 5 atsın kupa finalinde.. Ne önemi var ki bu sevginin karşısında.
Varsın şampiyon olamasın, kupa alamasın şu takım ne var?
Gene giderdik maçına, gene giderdik deplasmana, gene bağırırdık "Sarı Lacivert" diye.
Bi şeyler yaptın ya da da sütten çıkmış ak kaşıksın hiç önemli değil, sen bize kaybetmenin güzelliğini, hüznün hazzını unutturdun Aziz Yıldırım.
'Fener olmasın da kim olursa olsun şampiyon' dedirttin herkese. 'Bizi çekemiyorlar' diyip inanmaya çalıştık biz de sana.
Biz Schumacher'i, Müjdat'ı, Uche'yi seviyorduk ama sen Emre'yi sevdirttin bize."

Şike olaylarıyla ilgili yazıları Gökmen'e bırakmıştım aslında; ama yukarıdaki satırları okuyunca bir şeyler yazayım ben de dedim. Tıp fakültesinin bana öğrettiği en önemli şey 'empati yapmak'tı. Kendini hastanın yerine koyup, ne kadar saçma sapan davranışlarda bulunursa bulunsun, hakaret bile etse, bir an kendi sağlığının yerinde olmadığını düşünüp alttan almayı, soğukkanlı kalabilmeyi öğretti bu okul. Gerisi fasa fiso..

İşte bu satırları okurken kendimi birçok kez yaptığım gibi Fenerbahçelilerin yerine koydum yine. Ama bu sefer başka oldu, oldu işte.. Fenerbahçeliler yaklaşık 10 yıldır amatör ruhlarını kaybetmişler. Futboldan zevk almayı unutmuşlar, başka takım taraftarlarının laf sokmalarıyla mutlu olmaya başlamışlar. Çünkü o lafları yediklerinde rakibin 'ÇEKEMEDİĞİNİ' düşündürttü onlara Aziz Yıldırım ve ekibi. Futbolun bir zevk olduğunu, ufak şeylerle mutlu olabilmeyi, her sene şampiyon olunamayacağını ve bunun normal bir şey olduğunu unuttular. Metin Aşık döneminde futbol şubesinin başındayken Tanju'yu, Feyyaz'ı getirmişti Fenerbahçe'ye; başkanlığında da Tümer'i Emre'yi getirdi.. Neredeyse taraftarın her maç küfrettiği Hasan Şaş'ı getirip alkışlattıracaktı.. Fenerbahçe'ye büyük takım denmesi için bunların gerekli olmadığını unutturdu Aziz Yıldırım.. Fenerbahçeliler bu takımı Tanju için, Alpay için, Tümer, Emre için sevmediler. Lefter için, Cemil için, Rıdvan için, Oğuz için, Aykut için, Okocha için, Uche için sevdiler.. Bunu unutturdu Aziz Yıldırım ve ekibi..

Geçen sene Cemal Nalga olayında biz ne kadar utandıysak, yerin dibine girdiysek; aynı şekilde utanan Fenerbahçeliler'i görünce içim acıyor.. Son zamanlardaki bütün antipatikliğine rağmen Fener'in küme düşmesini istiyor muyum diye sormuştum kendime; istemiyordum aslında.. Hatta hiç istemiyorum, hiçbir zaman öyle bir derdim olmamış ki benim.. Ama Aziz Yıldırım gibi insanların(!) artık elini eteğini çekmesi lazım futboldan, ben büyüğüm ben büyüğüm diyerek büyük olunmaz. Büyüklük davranıştadır, duruştadır. Sen öyle bir çık ki meydana, bırak ahali senin büyüklüğüne değer biçsin..

Yazının tamamı...

10 Temmuz 2011 Pazar

Burak Yılmaz & Colin Kazım


Burak Yılmaz, 1985 doğumlu, 2006 yılında Antalyaspor süper lige çıkarken kendisi 2 basamak daha üste çıktı, müthiş scout (başka da bi meziyeti yok zaten) Tigana'nın dikkatini çekerek Beşiktaş'a transfer oldu. O sene Okan Buruk'un yuvaya(!) geri dönmesiyle boşalan 7 numaralı formayı buna verdiler (beklenti büyük :p) Tigana sezon boyunca ısrarla Burak'ı oynattı. Ligin ilk yarısında bayağı verimli de oldu, gelecek 10 yıl götürür bu adam bizi gibilerinden yorumlar bile yapıldı tabi Beşiktaş camiasında. Lakin kazın ayağı öyle olmadı. 21 yaşında İstanbul'a getirip cebine ortalama bir sigortalının ömrü boyunca bir arada göremeyeceği kadar parayı koyduğunuz birçok genç gibi sapıttı Burak da. Ve zaten ertesi sezon Ertuğrul'un takımın başına gelmesiyle de gözden düştü, devre arasında Holosko'ya karşılık verilen 5 m Euro'nun yanında çerezlik olarak Manisa'ya gitti. Ballı bir insan olduğundan 3 ay burada oynayıp Fenerbahçe'ye transfer oldu (bazı futbolcular böyle ballı oluyor, sürekli iyi transfer yapabiliyorlar, bilahare değinmek isteiğim bir konu bu da). İstanbul'a geldiği gibi gece hayatı da aynen devam etti tabi. Zaten saçma sapan bir sezon geçiren Fenerbahçe'de "daha iki ay önce Xavi'yi Iniesta'yı çalıştırıyordum ne halt ediyorum ben burada" ifadesi her daim yüzünden eksik olmayan Aragones'in de gözüne giremedi ve ertesi sene Eskişehir'e kiralandı. Es Es'te de üç ay kaldıktan sonra bu sefer Gökhan Ünal'a karşı verilen 3.2 m Euro'nun yanında çerezlik olarak Trabzonspor'un yolunu tuttu. İşte burada ne olduysa oldu. Takımın başına Şenol Güneş geçti, Burak da "ulan artık bir şeyler yapmam lazım zira takım kalmadı" moduna girdi ve arada 25 yaşına da girdi. Nispeten daha rahat olan, daha az baskı hisseden Trabzonspor'da ikinci ayında Türkiye kupası finalinde eski takımı Fener'e gol de atarak kupanın kazanılmasında önemli rol oynadı. İki hafta sonra Bursa'dan gol haberinin gelmediği maçta da Fener'e gol atarak anadoludan ikinci şampiyonun çıkmasına kendi çapında katkı sağladı. Ve ardından müthiş 2010-2011 sezonu geldi. Herkesin bildiği gibi Şenol Hoca'nın önderliğinde bu sezon süper ligi sallayan oyunculardan oldu, milli takımda da Hiddink'in gözüne girdi ve şimdilik böyle gidiyor. Yaşı da 26 (bazı futbolcular böyle hızlı yaşıyor işte, misal Oktay Derelioğlu)

Kazım Kazım Richards, 1986 doğumlu. 19 yaşında Bury'de oynarken Coca Cola Kid seçildi. Aynı sene bir Brighton Albion taraftarı da Coca Cola lotosundan (şaka değil ha) para tutturunca 250 bin Euro'ya bu adamı Brighton'a transfer etti, sene 2005. O sırada da Brighton'un başında Maark Mcghee var. Mcghee İngiltere'nin kaliteli kalburaltı hocalarından. Hani bizdeki Hikmet Karaman değil de daha çok Abdullah Avcı gibi diyelim, ampuller yanar belki. Bir sene Brighton'da oynadıktan sonra Mcghee bakıyor bu herifin futbol oynamaya niyeti yok, yeni sezon başlarken almıyor kadroya. Kazım da gitmek istediğini söylüyor ve transfer sezonunun son günü Sheffield'e transfer oluyor(nasıl oluyorsa, dedik ya bazı futbolcular ballı oluyor işte). Premier Lig'de bir sezon boyunca tek golünü Bolton'a atıyor. Tabi o sırada milli takımlar sorumlusu olan Fatih Terim de kaçırır mı bu fırsatı. "Avrupa'da genç Türk oyuncu, premier ligde gol de atmış, hemen oynatalım milli takımda belki işe yarar" diyerek Ünal Karaman vasıtasıyla ümit milli takıma çağırıyor bunu. Gaza geliyor 3 ay sonra da A milli takıma çağırıyor. A milli takım formasını giydikten bir hafta sonra Beşiktaş'la Fenerbahçe medya üzerinden birbirleriyle tartışıyorlar bu adamı almak için. Üç gün sonra da Aziz Yıldırım imzayı attırıyor Kazım'a. Türkiye'de transfer böyle yapılır çünkü :) Ve o sene Kazım'ı şampiyonlar ligi çeyrek finalinde, akabinde de Avrupa şampiyonası(EURO 2008) yarı finalinde izleyen Brighton taraftarı da haklı olarak soruyor Mcghee'ye "aga bu nedir, biz niye sattık bu adamı" diye. Ama asıl müthiş nokta Mcghee'nin cevabı oluyor:
"Kazım'ı Brighton'a getirdik çünkü onun potansiyelinin farkındaydık ama o çalışılması imkansız biri çıktı. Onun potansiyeli hariç herhangi bir olumlu cümle kuramıyorum kaldı ki hala belli bir potansiyele sahip. Nasıl oluyor da son 4'e kalmış Türkiye Milli Takımının içerisinde yer alıyor bilmiyorum ama Sayın Terim onları son 4'e taşıdığına göre ne yaptığını biliyor olmalı. Henüz onu 10 metreden uzağa başarılı pas yaparken görmedim."
Ve artık Kazım'ın yaşı da 25. Ne yapmak istediğine karar vermeli artık. Serseri mi olacak, şebeklik mi yapacak yoksa futbolcu mu olacak karar vermeli. Bu sene onun da son şansı, Fatih Terim'in ona karşı inancını hıyarca harcamamalı, hem kendine hem bize hem de milli takım nezlinde Türk sporuna faydalı olmalı. Bekleyip göreceğiz..
Related Posts with Thumbnails